Asaf Savaş Akat, 3 Şubat 1943 tarihinde Ankara’da doğmuştur. Annesinin adı Adalet Akat’dır. İstanbul Levent İlkokulundan 1954 yılında mezun olduktan sonra bir yıl ABD’de ortaokul seviyesinde Kaliforniya, Redondo Beach kasabasında Redondo Union okulunda eğitim gören Akat, İstanbul’a dönerek Galatasaray Lisesi’nden 1962 yılında mezun oldu.
Üniversite eğitimine İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde başladı, 1966 yılında bitirdi ve daha sonra 1968 yılında üniversite öğrenimini İngiltere Norwich’de İngiltere East Anglia Üniversitesinde master eğitimini tamamladı. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde doktora yaptı. AFS, AIESEC, OECD ve ABD bursları ile aralıklarla çeşitli ülkelerde eğitim, staj, kurs ve sertifika programlarına katıldı.
Asaf Savaş Akat, 1966 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde asistanlık görevine başladı, 1973’te doçent oldu. Aynı üniversitede ve Marmara Üniversitesinde öğretim üyeliği, İstanbul School of International Studies’de akademik kurul üyeliği yaptı. 1970 yılında Londra Ekonomi Üniversitesi’nde ziyaretçi olarak araştırma yaptı.
1974 yılında Devlet Güvenlik Akademisi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1980 yılında da İstanbul Üniversitesi’nde profesör oldu. 1996-1998 yıllarında Bilgi Üniversitesi Rektörlüğü görevini üstlendi. Halen aynı üniversitede öğretim üyesidir.
Asaf Savaş Akat, akademik yaşamının yanı sıra iş yaşamında da önemli görevler aldı. 1982’den 1992’ye kadar sırasıyla Kavala Şirketler Grubu Başkan Danışmanı, Çatı İnşaat Şirket Ortağı ve Yönetim Kurulu Üyesi, Kavala Şirketler Grubu Yürütme Kurulu Üyesi, Kavala Yatırım Yönetim Kurulu ve Yürütme Kurulu Üyesi, İMTAŞ Sigorta Yönetim Kurulu Başkanı, Eczacıbaşı İlaç Yürütme Kurulu Danışmanı ve Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Üyesi olarak çalıştı.
Royal Economic Society ve TÜSİAD’a da üye olan Akat, Bilgi Üniversitesi rektörlüğü ve Ekonomi Bölümü’nde öğretim üyelikleri (1996-1998) görevinin ardından NTV televizyon kanalında Ekodiyalog adlı ekonomi programına katıldı ve önce Sabah, sonra Vatan gazetelerinde köşe yazıları yazdı.
Demokratik Sol Parti’nin ilk zamanlarında adı geçse de, daha sonra Sosyal Demokrat Halkçı Parti’ye katıldı. 1993 yılından sonra görüş değişikliği yaşamasıyla Cem Boyner’in öncülüğündeki Yeni Demokrasi Hareketi içinde kurucular arasında yer aldı.
Akat’ın çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmış çok sayıda makale ve yazısı vardır. Ayrıca, yurtiçi ve yurtdışında çok sayıda konferans, seminer ve söyleşi yapmış; radyo ve televizyon programlarına katılmıştır. 1994 yılında Sabah gazetesinde başladığı köşe yazarlığını Vatan gazetesinde sürdürmektedir. Ayrıca, 1995’ten bu yana haftalık Para dergisinde köşe yazıları yazmakta, 1999’dan bu yana da NTV’de Deniz Gökçe, Mahfi Eğilmez, Ege Cansen ve Taner Berksoy ile birlikte Ekodiyalog programını yapmaktadır.
Çok iyi İngilizce bilen Akat, aynı zamanda Türkiye Simultane Tercümanlar Derneği kurucu üyesi ve bazı sosyal kurum ve kuruluşların üyesi olup 1984 yılında “Alternatif Büyüme Stratejisi” adlı kitabıyla Sedat Simavi Vakfı Ödülü kazanmıştır.
Asaf Savaş Akat, Terakki Vakfı yöneticilerindendir ve Galatasaray Spor Kulübü üyesidir.
Asaf Savaş Akat’ın ilk eşi Halid Ziya Uşaklıgil’in torunu gazeteci, yazar Emine Uşaklıgil idi. Boşandılar. Asaf Savaş Akat, şimdi ikinci eşi sosyolog Nilüfer Göle ile evlidir.
Kitapları :
1975 – İktisat İlmi ve İktisat Siyaseti: Genel İlkeler
1975 – İktisat İlmi ve İktisat Siyaseti: Mikro Teori
1980 – İktisadi Analiz
1984 – Alternatif Büyüme Stratejisi
1991 – Sosyal demokrasi gündemi
2004 – İdris Küçükömer’in Mirası (Sanal Kitap)
2009 – İktisadi Analiz
2016 – Sivil Toplum Uç Beyi İdris Küçükömer
29 Ocak 2018 Pazartesi
Aydın Boysan
Aydın Boysan, İstanbul doğumlu olmasına karşın aslen Rizelidir.
Öğretmen Nevreste Hanım ile muhasebeci Esat Boysan’ın oğludur.
1939 yılında Pertevniyal Lisesi'ni, 1945’te İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ni (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin Mimarlık Bölümü’nü) bitirdi. Mesleğini 1999’a kadar ara vermeden sürdürdü. Türkiye Mimarlar Odası’nın kurucuları arasında yer aldı; yönetim kurulu üyesi, ilk genel sekreteri ve İstanbul şube başkanı oldu. 1945 yılında başladığı mimarlık mesleğine 2000 yılına kadar fiilen devam eden Aydın Boysan, mimar olarak çalıştığı 55 yıl boyunca 1.5 milyon metrekare bina tasarlamıştır.
1957-1972 yıllarında İstanbul Teknik Üniversitesi’nde ders verdi. Ulusal ve uluslararası mimarlık yarışmalarında ödüller kazandı. Kendi kitaplarını basmak için Bas Yayınları’nı kurdu. Aralıksız olarak on yıl Hürriyet ve üç yıl Akşam gazetelerinde köşe yazıları yazdı.
Aydın Boysan ünlü rakı yudumlama ritüelinde bütün tiryakilere örnek olacak bir metodoloji sergiler. Ona göre rakının hazzını artırmak için adım adım şöyle bir yol izlenmelidir:
"Bardağa ya da adı kadeh ise, ona, önce rakı dökülmez, önce soğuk su sonra soğuk rakı dökülür. İyi karışma böyle sağlanır. Böylece içmeye ciddi olarak hazırlanmış kadeh, önce ağza götürülmez, burna götürülerek koklanır. Derin nefes çekilir.
Daha sonra demci, arkasına yaslanarak bardağı ağzına yavaşça yaklaştırır ve önce mutlaka yarım yudum alıp hemen yutmaz... Ağzında yavaşça dolaştırıp, dişleri arasından ciğerlerine hava çeker. Amaç, mideden önce akciğerlerin de şölenden nasibini almasını sağlamaktır.
Alınacak ikinci yarım yudumdan sonra arkaya yaslanarak kafa hafiften yukarı kaldırılır, bütün yudum çok yavaş ve kibarca yutulur. Yutar yutmaz da oturulan yerde, helezoni olarak yavaşça sallanılır. Bu hareketin ciddi amacı, rakının mide borusundan helezoni olarak inmesini sağlamak, yani yolunu uzatmaktır. Bu hareket, fizik kanunlarının bir gereğidir.
Çünkü Bektaşilere göre, rakının bedene en çok zevk verişi, gırtlaktan mideye inişi sırasındadır. Bu yol helezoni olarak uzamalıdır ki, demcinin zevki artsın.
Herkes bilir: Develerin boynu çok uzundur. Bu nedenle yolda yürüyen Bektaşi, bir deve görünce kıskanmış ve Vay anam! Ne güzel içer bu yahu! demiştir."
Aydın Boysan Şerefe
Yumruk mezesi
Eski İstanbul sokaklarında gezinen ayaklı meyhanelerden bir küçük kadeh rakı alan işret erbabı, ayaküstü bir-iki yudumda işini görür, sonra elinin tersiyle ağzını silerdi. Bu hareket argoya yumruk mezesi adıyla yerleşti.
04 Ocak 2018 Renkli kişiliği ile tanınan mimar ve gazeteci Aydın Boysan organ yetmezliği sonucu Ulus'taki evinde hayatını kaybetti.
1939 yılında Pertevniyal Lisesi'ni, 1945’te İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ni (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin Mimarlık Bölümü’nü) bitirdi. Mesleğini 1999’a kadar ara vermeden sürdürdü. Türkiye Mimarlar Odası’nın kurucuları arasında yer aldı; yönetim kurulu üyesi, ilk genel sekreteri ve İstanbul şube başkanı oldu. 1945 yılında başladığı mimarlık mesleğine 2000 yılına kadar fiilen devam eden Aydın Boysan, mimar olarak çalıştığı 55 yıl boyunca 1.5 milyon metrekare bina tasarlamıştır.
1957-1972 yıllarında İstanbul Teknik Üniversitesi’nde ders verdi. Ulusal ve uluslararası mimarlık yarışmalarında ödüller kazandı. Kendi kitaplarını basmak için Bas Yayınları’nı kurdu. Aralıksız olarak on yıl Hürriyet ve üç yıl Akşam gazetelerinde köşe yazıları yazdı.
Aydın Boysan ünlü rakı yudumlama ritüelinde bütün tiryakilere örnek olacak bir metodoloji sergiler. Ona göre rakının hazzını artırmak için adım adım şöyle bir yol izlenmelidir:
"Bardağa ya da adı kadeh ise, ona, önce rakı dökülmez, önce soğuk su sonra soğuk rakı dökülür. İyi karışma böyle sağlanır. Böylece içmeye ciddi olarak hazırlanmış kadeh, önce ağza götürülmez, burna götürülerek koklanır. Derin nefes çekilir.
Daha sonra demci, arkasına yaslanarak bardağı ağzına yavaşça yaklaştırır ve önce mutlaka yarım yudum alıp hemen yutmaz... Ağzında yavaşça dolaştırıp, dişleri arasından ciğerlerine hava çeker. Amaç, mideden önce akciğerlerin de şölenden nasibini almasını sağlamaktır.
Alınacak ikinci yarım yudumdan sonra arkaya yaslanarak kafa hafiften yukarı kaldırılır, bütün yudum çok yavaş ve kibarca yutulur. Yutar yutmaz da oturulan yerde, helezoni olarak yavaşça sallanılır. Bu hareketin ciddi amacı, rakının mide borusundan helezoni olarak inmesini sağlamak, yani yolunu uzatmaktır. Bu hareket, fizik kanunlarının bir gereğidir.
Çünkü Bektaşilere göre, rakının bedene en çok zevk verişi, gırtlaktan mideye inişi sırasındadır. Bu yol helezoni olarak uzamalıdır ki, demcinin zevki artsın.
Herkes bilir: Develerin boynu çok uzundur. Bu nedenle yolda yürüyen Bektaşi, bir deve görünce kıskanmış ve Vay anam! Ne güzel içer bu yahu! demiştir."
Aydın Boysan Şerefe
Yumruk mezesi
Eski İstanbul sokaklarında gezinen ayaklı meyhanelerden bir küçük kadeh rakı alan işret erbabı, ayaküstü bir-iki yudumda işini görür, sonra elinin tersiyle ağzını silerdi. Bu hareket argoya yumruk mezesi adıyla yerleşti.
04 Ocak 2018 Renkli kişiliği ile tanınan mimar ve gazeteci Aydın Boysan organ yetmezliği sonucu Ulus'taki evinde hayatını kaybetti.
Ayfer Tunç
Ayfer Tunç (d. 1964, Adaρazarı), Türk yazar.
Eɾenköy Kız Lisesi'ni ve İstanbul Üniveɾsitesi Siyasal Bilgileɾ Fakültesi'ni bitiɾdi. Üniveɾsite yıllaɾında çeşitli edebiyat ve kültüɾ deɾgileɾine yazılaɾ yazmaya başladı. Edebiyat üzeɾine ilk yazılaɾını 1983 yılından itibaɾen çeşitli deɾgileɾde yayımladı. 1989 yılında gazeteciliğe başladı.
Sokak deɾgisinde, Güneş ve Yeni Yüzyıl gazeteleɾinde çalıştı.
1989 yılında Cumhuɾiyet Gazetesi'nin düzenlediği Yunus Nadi Öykü Aɾmağanı'na katıldı, Saklı adlı öyküsüyle biɾincilik ödülü aldı.
1999-2004 yıllaɾı aɾasında Yaρı Kɾedi Yayınlaɾı'nda yayın yönetmeni olaɾak göɾev yaρtı.
2001 yılında yayımlanan Biɾ Maniniz Yoksa Annemleɾ Size Gelecek-70'li Yıllaɾda Hayatımız adlı yaρıtı,
2003 yılında altı Balkan ülkesinin katılımıyla düzenlenen Balkanika Ödülü'nü kazandı ve altı Balkan diline çevɾilmesine kaɾaɾ veɾildi.
2003 yılında Sait Faik'in öyküleɾinden haɾeketle yazdığı Havada Bulut adlı senaɾyosu filme çekildi ve TRT'de gösteɾildi. sozkimin.com Çeşitli gazete ve deɾgileɾde yazmayı süɾdüɾmekte ve kitaρlaɾı Can Yayınlaɾı'nca yayımlanmaktadıɾ.
Aliye ve Binbiɾ Gece dizileɾinin senaɾyolaɾını biɾ senaɾyo ekibiyle biɾlikte yazmıştıɾ.
Eɾenköy Kız Lisesi'ni ve İstanbul Üniveɾsitesi Siyasal Bilgileɾ Fakültesi'ni bitiɾdi. Üniveɾsite yıllaɾında çeşitli edebiyat ve kültüɾ deɾgileɾine yazılaɾ yazmaya başladı. Edebiyat üzeɾine ilk yazılaɾını 1983 yılından itibaɾen çeşitli deɾgileɾde yayımladı. 1989 yılında gazeteciliğe başladı.
Sokak deɾgisinde, Güneş ve Yeni Yüzyıl gazeteleɾinde çalıştı.
1989 yılında Cumhuɾiyet Gazetesi'nin düzenlediği Yunus Nadi Öykü Aɾmağanı'na katıldı, Saklı adlı öyküsüyle biɾincilik ödülü aldı.
1999-2004 yıllaɾı aɾasında Yaρı Kɾedi Yayınlaɾı'nda yayın yönetmeni olaɾak göɾev yaρtı.
2001 yılında yayımlanan Biɾ Maniniz Yoksa Annemleɾ Size Gelecek-70'li Yıllaɾda Hayatımız adlı yaρıtı,
2003 yılında altı Balkan ülkesinin katılımıyla düzenlenen Balkanika Ödülü'nü kazandı ve altı Balkan diline çevɾilmesine kaɾaɾ veɾildi.
2003 yılında Sait Faik'in öyküleɾinden haɾeketle yazdığı Havada Bulut adlı senaɾyosu filme çekildi ve TRT'de gösteɾildi. sozkimin.com Çeşitli gazete ve deɾgileɾde yazmayı süɾdüɾmekte ve kitaρlaɾı Can Yayınlaɾı'nca yayımlanmaktadıɾ.
Aliye ve Binbiɾ Gece dizileɾinin senaɾyolaɾını biɾ senaɾyo ekibiyle biɾlikte yazmıştıɾ.
Necmettin Sadak
1890 de Isparta'da doğmuştur. Sadık Şihabeddin beyin oğludur. İlk öğrenimini Edirne'de orta öğrenimini İzmir ve Konya İdadilerinde yapmış ve babasının mahkeme başkanı olarak İstanbul'a tayini üzerine Mektebi Sultani (Galatasaray) ye girmiş, 1910 da bu mektebi bitirerek yüksek tahsilini Lyon Üniversitesinde yaparak 1914 de yurda dönmüş, Maarif Nezareti tercümanlığında, sonra Telif ve Tercüme Dairesi Mümeyyizliğine tayin olmuş, 1916 da İstanbul Darülfünunu İçtimaiyat Müderris Muavinliğine sonra Ziya Gökalp'den boşalan İçtimaiyat Profesörlüğüne getirilmiş ve 1928 de Sivas Milletvekili seçilmiştir.
1932 de Cenevre'de Silahların bırakılması konferansında, 1936 da Montreux Boğazlar Konferansında ve Milletler Cemiyetinde Türkiye Delegesi olmuştur.
16.01.1949 da Dışişleri Bakanı olmuş ve Demokrat Partinin iktidara geçmesi üzerine de 22.05.1950 tarihinde Dışişleri Bakanlığından ayrılmıştır.
21 Eylül 1953 tarihinde vefat etmiştir.
1932 de Cenevre'de Silahların bırakılması konferansında, 1936 da Montreux Boğazlar Konferansında ve Milletler Cemiyetinde Türkiye Delegesi olmuştur.
16.01.1949 da Dışişleri Bakanı olmuş ve Demokrat Partinin iktidara geçmesi üzerine de 22.05.1950 tarihinde Dışişleri Bakanlığından ayrılmıştır.
21 Eylül 1953 tarihinde vefat etmiştir.
Malik Yolaç
Malik Yolaç; 1922 yılında Malatya’da dünya gelmiştir. Mesleği Türk Siyasetçisidir. Evli ve bir çocuk babasıdır. Mutlu bir birlikteliği vardır. Çocukluk yılları hiçte sıkıntılı geçmemiştir varlıklı bir ailede büyümüştür ve ekonomik açıdan hiçbir sıkıntısı olmamıştır. Siyasetçilik dışında Armatörlük ve Gazetecilik mesleklerini yaptı.
Ortaöğretim öğrenimini koyu Fenerbahçeli olmasına rağmen İstanbul Galatasaray Lisesinde tamamlamıştır. Küçükken çok yaramaz olan Çelik; “Liseyi bitirdik bitirmesine ama biraz bokslu bitti” kelimelerini kullandı. Bu kavgaların Fenerbahçe yüzünden olmadığını dile getirdi. İnsanlar çaba göstererek siyasete girerler Çeliğin kendisinin çaba göstermeden girdiğini dile getirdi. 1961 seçimlerinde AP den İstanbul Milletvekili olmuştur.
Meclise girdikten sonra bağımsızların başkanı olmuş ve onları yönetmiştir. Malik Yolaç 25 Aralık 1963’te kurulan 10. İnönü Hükümetinde Devlet Bakanlığı yapmıştır. Günümüzde siyasetten uzak durmaktadır. Ailesi ile şuanda mutlu bir hayat yaşamaktadır. Oğlunun okuması için elinden geleni yapacağını dile getiren Çelik okumak çok güzel bir şey herkes okumalı dedi. Siyaset hayatındayken farklı görevler üstlenmiş ve hepsinin üstünden başarılı bir şekilde gelmiştir. Malik Yolaç’a bundan sonraki hayatında başarı ve mutluluk diliyoruz.
Ortaöğretim öğrenimini koyu Fenerbahçeli olmasına rağmen İstanbul Galatasaray Lisesinde tamamlamıştır. Küçükken çok yaramaz olan Çelik; “Liseyi bitirdik bitirmesine ama biraz bokslu bitti” kelimelerini kullandı. Bu kavgaların Fenerbahçe yüzünden olmadığını dile getirdi. İnsanlar çaba göstererek siyasete girerler Çeliğin kendisinin çaba göstermeden girdiğini dile getirdi. 1961 seçimlerinde AP den İstanbul Milletvekili olmuştur.
Meclise girdikten sonra bağımsızların başkanı olmuş ve onları yönetmiştir. Malik Yolaç 25 Aralık 1963’te kurulan 10. İnönü Hükümetinde Devlet Bakanlığı yapmıştır. Günümüzde siyasetten uzak durmaktadır. Ailesi ile şuanda mutlu bir hayat yaşamaktadır. Oğlunun okuması için elinden geleni yapacağını dile getiren Çelik okumak çok güzel bir şey herkes okumalı dedi. Siyaset hayatındayken farklı görevler üstlenmiş ve hepsinin üstünden başarılı bir şekilde gelmiştir. Malik Yolaç’a bundan sonraki hayatında başarı ve mutluluk diliyoruz.
Caner Taslaman
Caner Taslaman, ilk, orta ve lise eğitimini doğduğu şehir olan
İstanbul'da bitirdi. Kimya mühendisi bir annenin ve doktor bir babanın oğlu
olarak küçük yaşlardan itibaren doğa bilimleri ile ilgilendi. Boğaziçi
Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde üniversite eğitimini tamamladı. Üniversite
eğitimi sırasında antropoloji, din sosyolojisi, bilgi sosyolojisi gibi alanlarla
ilgilendi.
Marmara Üniversitesi Felsefe ve Din Bilimleri bölümünde, Big Bang Teorisi'nin felsefe ve teoloji ile bağlantısı üzerine yaptığı teziyle yüksek lisans, Evrim Teorisi'nin felsefe ve teoloji ile bağlantısı üzerine yaptığı teziyle doktora derecesini kazandı. Daha sonra ise Kuantum Teorisi'nin felsefe ve teoloji ile bağlantısı üzerine yazdığı kitapla doçent oldu, yine bilim-felsefe-din üçgenindeki çalışmalarıyla profesörlük derecesini de aldı.
Ayrıca "Küreselleşme Sürecinde Türkiye'deki İslam" çalışmasıyla ikinci doktorasını İstanbul Üniversitesi Siyasi Bilimler Fakultesi'nde tamamladı. İlk olarak Tokyo Üniversitesi'nde daha sonra Oxford Üniversitesi'nde post doktora çalışmaları yaptı. Harvard Üniversitesi'nde ve Cambridge Üniversitesi'nde misafir akademisyen olarak bulundu. Son dönemdeki çalışmalarında ve yurtdışında bulunduğu üniversitelerde en çok odaklandığı konu modern bilim-felsefe-din ilişkisi olmuştur. Yıldız Teknik Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde profesör öğretim üyesidir.
Bilim-Felsefe-Din İlişkisi, Küreselleşme ve İslam, Kuran ve Bilim, Din Felsefesi, Bilim Felsefesi, Fizik Felsefesi ve Biyoloji Felsefesi en çok ilgilendiği alanlardır.
Türkçe, İngilizce ve Boşnakça olarak yayımlanmış kitapları ve makaleleri bulunan Taslaman, şu anda 'modern bilim, felsefe ve din ilişkisi' ile 'küreselleşme ve İslam' konuları üzerinde çalışmalarda bulunmakta ve özellikle "Küreselleşme ve İslam", "hurafeler ve din", "Kuran ve bilim", "Türk halkının din algısı", "modern fiziğin felsefi ve teolojik sonuçları", "din felsefesi", "bilim felsefesi", "biyoloji felsefesi" ile özellikle ilgilenmektedir. Çeşitli televizyon ve radyo programlarında, din ve bilim tartışmaları üzerine görüş bildirmektedir.
KİTAPLARI:
* Bin Bang ve Tanrı
* Evrenden Allah'a
* Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
* Kuantum Teorisi, Felsefe ve Tanrı
* Küreselleşme Sürecinde Türkiye'de İş
* Modern Bilim, Felsefe ve Tanrı
Albert Camus
ALBERT CAMUS, 1913 yılında Cezayir’de dünyaya geldi. Cezayir Üniversitesi’nde sürdürdüğü felsefe öğrenimini sağlık nedenleriyle yarıda bıraktı. 1938’de Paris’e gitti, ilk yapıtları Tersi ve Yüzü ve Düğün bu dönemde yayımlandı.
Edebiyat dünyasına asıl girişini, 1942’de yayımlanan Yabancı adlı romanı ve Sisifos Söyleni başlıklı felsefi denemesi belirledi. Birbirini tamamlayan bu iki yapıtta, varoluşçu izler taşıyan “saçma” felsefesini geliştirdi.
Başkaldıran İnsan, Yaz, Sürgün ve Krallık isimli eserleriyle hem edebiyat hem de düşünce alanlarında yetkinliğini kanıtladı. Mutlu Ölüm ve İlk Adam adlı romanları ölümünden sonra yayımlandı.
1957’de Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görülen ve bugün XX. yüzyıl edebiyat ve düşünce dünyasının en önemli adlarından biri kabul edilen Albert Camus, 1960 yılında bir araba kazasında yaşamını yitirdi.
Edebiyat dünyasına asıl girişini, 1942’de yayımlanan Yabancı adlı romanı ve Sisifos Söyleni başlıklı felsefi denemesi belirledi. Birbirini tamamlayan bu iki yapıtta, varoluşçu izler taşıyan “saçma” felsefesini geliştirdi.
Başkaldıran İnsan, Yaz, Sürgün ve Krallık isimli eserleriyle hem edebiyat hem de düşünce alanlarında yetkinliğini kanıtladı. Mutlu Ölüm ve İlk Adam adlı romanları ölümünden sonra yayımlandı.
1957’de Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görülen ve bugün XX. yüzyıl edebiyat ve düşünce dünyasının en önemli adlarından biri kabul edilen Albert Camus, 1960 yılında bir araba kazasında yaşamını yitirdi.
Ahmet Akgündüz
1955 yılında Diyarbakır’ın Çüngüş kazasına bağlı Malkaya köyü’nde doğdu. İlkokulu köyde tamamlayan Akgündüz, Gaziantep İmam-Hatip Lisesi’ni ve Gaziantep Lisesi fen bölümünü bitirdi. 1980 yılında Erzurum Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi’nden; 1982 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu.
Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne Hukuk Tarihi Araştırma Görevlisi olarak giren Akgündüz, 1983 senesinde Mastırını ve 1986 senesinde de “İslam Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi” adlı teziyle doktorasını tamamladı. 1987 senesinin Kasım ayında Hukuk doçenti olan Akgündüz, aynı yıl Konya selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne “Hukuk Tarihi ve İslam Hukuku Doçenti” olarak tayin edildi.
1986-1991 yılları arasında Başbakanlık Osmanlı Arşivinde Uzman Müşavir ve Devlet Arşivleri Danışma Kurulu üyeliği sıfatlarıyla araştırmalarda bulunan Akgündüz, 1993 Eylül’ünde Dumlupınar Üniversitesi’ne Hukuk Profesörü olarak atandı. Ekim 1993’ de aynı üniversiteye bağlı Bilecik İktisadi ve İdari bilimler Fakültesi’ne Dekan olarak tayin olunan Akgündüz, aynı zamanda Osmanlı Araştırmaları Vakfı Mütevelli Heyet Başkanıdır. 1997-1998 ders yılında Princeton Üniversitesi’nde misafir Profesör olarak araştırmalarda bulundu. Arapça, İngilizce ve Farsça bilmektedir. Evli ve iki çocukludur.
Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne Hukuk Tarihi Araştırma Görevlisi olarak giren Akgündüz, 1983 senesinde Mastırını ve 1986 senesinde de “İslam Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi” adlı teziyle doktorasını tamamladı. 1987 senesinin Kasım ayında Hukuk doçenti olan Akgündüz, aynı yıl Konya selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne “Hukuk Tarihi ve İslam Hukuku Doçenti” olarak tayin edildi.
1986-1991 yılları arasında Başbakanlık Osmanlı Arşivinde Uzman Müşavir ve Devlet Arşivleri Danışma Kurulu üyeliği sıfatlarıyla araştırmalarda bulunan Akgündüz, 1993 Eylül’ünde Dumlupınar Üniversitesi’ne Hukuk Profesörü olarak atandı. Ekim 1993’ de aynı üniversiteye bağlı Bilecik İktisadi ve İdari bilimler Fakültesi’ne Dekan olarak tayin olunan Akgündüz, aynı zamanda Osmanlı Araştırmaları Vakfı Mütevelli Heyet Başkanıdır. 1997-1998 ders yılında Princeton Üniversitesi’nde misafir Profesör olarak araştırmalarda bulundu. Arapça, İngilizce ve Farsça bilmektedir. Evli ve iki çocukludur.
Adonis
Adonis (Ali Ahmed Said Eşber'in takmaadı) günümüzde yaşan Arap
şairlerinin en büyüğü olarak kabul edilmektedir. Takmaadı döngüsel yenilenmenin
sembolü olan Fenikeli tanrıya gönderme yapmaktadır. 1930 yılında Suriye'nin
kuzeyindeki bir dağ köyünde doğan Adonis'e, okuryazar bir köylü olan babası
şiiri sevdirir. 1947 yılında komşu şehre gider ve orada Suriye cumhurbaşkanı
Şükri el-Kuvvetli'yle karşılaşır.
O dönemde on iki yaşında olan Adonis kendi yazdığı şiiri okuyarak kalabalığı etkiler. Başkan ona bir burs vermeye karar verir. Tartus'daki Fransız lisesine gider. 1954 yılında Şam'daki Suriye Üniversitesi'nden diplomasını alır (felsefe diploması). İlk şiirlerini on yedi yaşında yazar. Şiirlerini topladığı Şamlı Mihyar'ın Ezgileri 1961 yılında yayımlandığında modern Arap şiirinin kurucu eylemlerinden biri olarak görülür. Eserinin 1983 yılında yayımlanan Fransızca tercümesi, Adonis için dünya çapında tanınmasının başlangıcına işaret eder.
1955 yılında, Suriye'nin neredeyse bütün Ortadoğu'ya yayılmasını savunan bir parti olan Suriye Halk Partisi'ne mensup olmaktan altı ay hapse atılır. 1956'da serbest kalmasının ardından Beyrut'a kaçar ve orada 1957 yılında, Suriye-Lübnanlı şair Yusuf el-Khal'la birlikte Şi'r (Şiir) dergisini çıkartır. Derginin amacı Arap şiirini kısıtlayan çemberinden çıkarmak ve yabancı etkilere açmaktır. 1968 yılında Mavakif (Tutumlar) dergisini kurar. Bir özgürlük alanı ve şiirin "yapısını parçalayan" bir yenilenme laboratuarı olma iddiasındaki dergi Arap dünyasında hemen yasaklanır.
Adonis bu dergide Baudelaire'i, Henri Michaux'yu, Saint-John Perse'i Arapçaya ve Ebul Ala el-Maari'yi de Fransızcaya çevirir. Adonis, çağdaş Arap şiirini, muhteşem geçmişine dayanarak ve Batı şiirinin zenginliğine bakarak yenilemeye çalışır. Lübnan'daki iç savaşın ardından 1980 yılında Lübnan'dan kaçarak 1985'ten itibaren Paris'e sığınır.
Günümüzde, sayısız yankı bulan Adonis'in şiiri sesini uzamın ve zamanın hudutları ötesine taşımaktadır. Fransızcaya çevrilmiş eserleri arasında şunları sayabiliriz: Chants de Mihyar le Damascène (Poésie-Gallimard, 1983); Le temps des villes (Mercure de France, 1900); Mémoire du vent (Poèmes 1957-1990) (Poésie-Gallimard, 1991); La Prière et l'Épée: essai sur la culture arabe (Mercure de France, 1993); Tombeau pour New York (Sindbad-Actes Sud, 1999).
O dönemde on iki yaşında olan Adonis kendi yazdığı şiiri okuyarak kalabalığı etkiler. Başkan ona bir burs vermeye karar verir. Tartus'daki Fransız lisesine gider. 1954 yılında Şam'daki Suriye Üniversitesi'nden diplomasını alır (felsefe diploması). İlk şiirlerini on yedi yaşında yazar. Şiirlerini topladığı Şamlı Mihyar'ın Ezgileri 1961 yılında yayımlandığında modern Arap şiirinin kurucu eylemlerinden biri olarak görülür. Eserinin 1983 yılında yayımlanan Fransızca tercümesi, Adonis için dünya çapında tanınmasının başlangıcına işaret eder.
1955 yılında, Suriye'nin neredeyse bütün Ortadoğu'ya yayılmasını savunan bir parti olan Suriye Halk Partisi'ne mensup olmaktan altı ay hapse atılır. 1956'da serbest kalmasının ardından Beyrut'a kaçar ve orada 1957 yılında, Suriye-Lübnanlı şair Yusuf el-Khal'la birlikte Şi'r (Şiir) dergisini çıkartır. Derginin amacı Arap şiirini kısıtlayan çemberinden çıkarmak ve yabancı etkilere açmaktır. 1968 yılında Mavakif (Tutumlar) dergisini kurar. Bir özgürlük alanı ve şiirin "yapısını parçalayan" bir yenilenme laboratuarı olma iddiasındaki dergi Arap dünyasında hemen yasaklanır.
Adonis bu dergide Baudelaire'i, Henri Michaux'yu, Saint-John Perse'i Arapçaya ve Ebul Ala el-Maari'yi de Fransızcaya çevirir. Adonis, çağdaş Arap şiirini, muhteşem geçmişine dayanarak ve Batı şiirinin zenginliğine bakarak yenilemeye çalışır. Lübnan'daki iç savaşın ardından 1980 yılında Lübnan'dan kaçarak 1985'ten itibaren Paris'e sığınır.
Günümüzde, sayısız yankı bulan Adonis'in şiiri sesini uzamın ve zamanın hudutları ötesine taşımaktadır. Fransızcaya çevrilmiş eserleri arasında şunları sayabiliriz: Chants de Mihyar le Damascène (Poésie-Gallimard, 1983); Le temps des villes (Mercure de France, 1900); Mémoire du vent (Poèmes 1957-1990) (Poésie-Gallimard, 1991); La Prière et l'Épée: essai sur la culture arabe (Mercure de France, 1993); Tombeau pour New York (Sindbad-Actes Sud, 1999).
Abdurrahman Kasapoğlu
Hayat Hikayesi
Abdurrahman Kasapoğlu 1966 yılında Samsun'un Terme ilçesinde doğdu.
1990'da Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden mezun oldu.
1995 yılında İnönü Üniv. Darende İlahiyat Fakültesi Tefsir Ana Bilim Dalı Araştırma Görevliliğine atandı.
1996'da doktorasını tamamladı.
1997 yılından bu yana aynı fakültede öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
Makaleleri:
Abdurrahman Kasapoğlu 1966 yılında Samsun'un Terme ilçesinde doğdu.
1990'da Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden mezun oldu.
1995 yılında İnönü Üniv. Darende İlahiyat Fakültesi Tefsir Ana Bilim Dalı Araştırma Görevliliğine atandı.
1996'da doktorasını tamamladı.
1997 yılından bu yana aynı fakültede öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
Makaleleri:
- Kuran’da İman Psikolojisi Yalnızkurt Yayınları, İstanbul, 1997
- Kuran’da İnsan Psikolojisi Yalnızkurt Yayınları, İstanbul, 1997.
- Kuran’da İbadet Psikolojisi İzci Yayınları, İstanbul, 1997
- Kur'an-ı Kerim ve İletişim Nursan Yayınları, İstanbul, 2000
- Haset Yeni Dünya Dergisi, sayı: Şubat / Mart, 2001
- Kuran’da İnsan Nursan Yayınları, İstanbul, 2002
- Psikolojik Kur'an Terimleri Atlası I-V Tıpkı Basım, Malatya, 2003
- Kuran’a Göre Vicdanın Kaynağı ve İşlevleri Akademik Araştırmalar Dergisi, sayı: 18 s. 131–162, 2003
- Kuran’da İhtiyarlık Çağının Değerlendirilişi, Tabula Rasa Felsefe&Teoloji, sayı: 7, sayfa: 213–232, 2003
- Bir Dini Tecrübenin İfade Simgesi: Rükû Tabula Rasa Felsefe&Teoloji, sayı: 9, s. 255–279, 2003
- Ensest Tabusu ve Egzogami Kuralının Kuran’daki Yansımaları Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, sayı: 1, sayfa: 5–15, 2003
- Kuran’ın İffet Anlayışı -Batılı Cinsel Ahlâk Anlayışlarıyla Bir Mukayese- Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, sayı: 4, sayfa: 5–25, 2003
- Kuran’ın Amaçları Açısından Tatma Duyusuna Bir Bakış EKEV Akademi Dergisi, sayı: 18, s. 89–104, 2004
- Doğal Dinî Kabiliyet Tabula Rasa Felsefe&Teoloji, sayı: 10, s. 143–155, 2004
- Allah'ın Bal Arısına Vahyi -Bal Arısında İçgüdüsel Davranışlar- Tabula Rasa Felsefe&Teoloji, sayı: 11, s. 229–241, 2004
- Şüphe İnkâr İlişkisi Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, sayı: 1 s. 57–116, 2004
- Kuran’da Evlilik Terapisi -Günümüz Psikolojisinin Verileri ve Uygulamalarıyla Bir Mukayese- Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, sayı: 2, s. 37–74, 2004
- Kuran’da İki Zıt Karakter: Şuhh (Bencillik) ve Îsâr (Özgecilik) Akademik Araştırmalar Dergisi, sayı: 21, s. 125–147, 2004
- Bir Karakter Bozukluğu ve Zihinsel Yetersizlik Olarak Sefihlik Tabula Rasa-Felsefe&Teoloji, sayı: 12, 2004, s. 90–104.
- Kuran’da Eşler Arası İlişki Hakkında Önemli Bir Kavram: Sükûn -Eşler Arasında Cinsel ve Duygusal Eğilim- Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, sayı: 4, 2004,
- Kuran’da Kıssa Terapisi -Hz. Peygamber'in Kıssalardan Terapi Amaçlı Yardım Alması- Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 2, 2004, s. 69–80.
- Kuran’ın Amaçları Açısından Uyku Hakkında Bir Değerlendirme Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 4, 2004, s. 45–77.
- Kuran’da Koşullandırma Yoluyla Öğrenme -Hayvanların Koşullandırılması- Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, sayı: 3, 2005, s. 57–71.
- İnsanın Çaresizliği ve Fıtratın Uyanışı Kelâm Araştırmaları Dergisi, sayı: 1, 2005, s. 61–90.
- Kuran’da Kardeş Kıskançlığı ve Eğitimi -Kabil ile Habil ve Hz. Yusuf ile Kardeşleri Örneği- Fikir Dünyası: Düşünce Dergisi, sayı: 3, 2005, s. 174–198.
- Psiko-Sosyal ve Metafizik Açıdan Kumar Tabula Rasa: felsefe-teoloji, sayı: 13, 2005, s. 187–204.
- Dinsel Şüphe Kelâm Araştırmaları Dergisi, sayı: 2, 2005, s. 65–82.
- Bir Dinî Tecrübe Olarak Kuran’da Huşu Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, sayı: 15, 2005, s. 177–190.
- Yasak Yiyecekler Dinde Ne Anlama Geliyor? —Kuran’ın Öğretileriyle Diğer Dinsel Uygulamalar Arasında Bir Mukayese- EKEV Akademi Dergisi, sayı: 24, 2005, s. 135–154.
- Bir Dinî Tecrübe ve Sembol Olarak Kıbleye Yönelme Diyanet İlmi Dergi, sayı: 4, 2005, s. 29–48.
- Kuran’a Göre Umutsuzluk İnkâr İlişkisi Tabula Rasa: Felsefe-Teoloji, sayı: 14, 2005, s. 129–149.
- Kuran’a Göre Çocuklar Arasında Cinsiyet Ayrımcılığı -Kız Çocuklarına Karşı Tutumlar- Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 10-1, 2005, s. 75-96.
- Kuran’da Terapötik Boşanma Bilimname Düşünce Platformu, sayı: 9, 2005, s. 75–87.
- Abdestin Sembol ve Dinî Tecrübe Boyutu Diyanet İlmi Dergi, sayı: 4, 2006, s. 93–108.
- Atatürk'ün Kur'an Kültürü İlgi Yayınları, İstanbul, 2006.
- Yusuf ve Züleyha Açısından Kuran’da "Nefs-i Emmâre" Kavramı -Freud'un "İd" Kavramıyla Bir Mukayese- Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, sayı: 17, 2006, s.
- İnkâr ve Acelecilik Karakteri Kelâm Araştırmaları, sayı: 1, 2006, s. 91–112
- Empati ve Sempati Olgusuna Vurgu Yapan Bazı Ayetler Bilimname: Düşünce Platformu, 2006, sayı: 10, s. 33–61.
- Kuran’da Alaycı İnsan Karakteri Fikir Dünyası Düşünce Dergisi, sayı: 4, 2006, s. 187–225.
- İletişimde Kaynağın Güvenilirliği -İlâhî Mesajın Kaynağı Konumundaki Peygamberlerde Güvenilirlik Esası- Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 7, 2006, s. 125–147
- Kuran’da Hayvan Davranışlarına Benzetilen İnsan Karakterleri Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 11–1, 2006, s. 47–75.
- Carl Gustav Jung'un Kehf Suresi Tefsiri Mengüceli Yayınları, Malatya, 2006.
- Kuran’da Tağyir Olgusu -Bireysel ve Toplumsal Değişme- EKEV Akademi Dergisi, sayı: 27, 2006, s. 51–64.
- Kuran’da "Üsve-i Hasene" Kavramı -Model Alma Yoluyla Öğrenme- Diyanet İlmi Dergi, sayı: 3, 2006, s. 33–48.
- Kuran’da "İftira" -Sebepleri Sonuçları ve Eğitimi- Tabula Rasa Felsefe&Teoloji, sayı: 115–15, s. 231–253, 2006
- Gelişim Psikolojisi Açısından Kuran’da "Bulûğ" Olgusu Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: X/2, 2006, s. 275–298.
- Kuran’da "Gıybet" Olgusu -Bir Davranım Bozukluğu Olarak Dedikodu ve Korunma Yolları- Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 11/2, 2006, s. 51–70.
- Kuran’da Anne Çocuk İlişkisi -Çocuğun Doğumdan Sonraki İlk Gelişim Evresi- EKEV Akademi Dergisi, sayı: 30, 2007, s. 85–102.
- Kuran’da Oruç Psikolojisi Diyanet İlmî Dergi, sayı: 1, 2007, s. 51–76.
- Kuran’a Göre Cimrilik -Sebepleri Zararları ve Eğitimi- Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: XI/2, 2007, s. 329–364.
- Kuran’a Göre Korunmaya Muhtaç Çocuklar Fikir Dünyası Düşünce Dergisi, sayı: 5, 2007, s. 171–203.
- Namazda Kur'an Kıraati -Dinî Tecrübe Açısından Bir Yaklaşım- İslâmî İlimler Dergisi, sayı, 3, 2007,
- Kuran’da Ümit-İman İlişkisi Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, sayı: 18, 2007, s. 155–176.
- Kuran’da Psikolojik Savaş EKEV Akademi Dergisi, sayı: 33, 2007, s. 95–106.
- Kuran’da Affetme Olgusu -İnsanların Birbirlerini Affetmeleri- Diyanet İlmî Dergi, sayı: 4, 2007, s. 7–30.
- İslâm'a Göre Evlilikte Eşler Arasında Uyum Sorunu -İnanç ve Ahlâk Uyumu- Bilimname Düşünce Platformu, sayı: 12, 2007, s. 137–161.
- Kuran’a Göre Ailenin Din Eğitimi Görevi -İman ve İbadet Eğitimi- Diyanet İlmî Dergi, sayı: 2, 2008, s. 7–26.
- Hz. Musa Kıssasında Korku Fenomeni Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, sayı: 1, 2008, s. 101–151.
- Kur'an Açısından Fatalizm -İnkârcıların Bir Tutumu Olarak Kadercilik- Hikmet Yurdu Düşünce-Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, sayı: 1, 2008, s. 87–107.
- Kişilik Eğitimi Açısından Hac İbadeti Diyanet İlmî Dergi, sayı: 1, 2008, s. 93–126.
Abdurrahman el-Cezîrî
Abdurrahman bin Muhammed Ivad el-Cezîrî (1299-1360/1882-1941). Fakîh, Ezher
ulemasından.
Mısır'da doğan Abdurrahman el-Cezîrî, Ezher'de okudu (1313-1326/1895-1908) ve yine orada ders verdi. Evkaf Bakanlığı'nda camiler müfettişliğine tayin edildi (1330/1912). Daha sonra Usûlu'd-Dîn Fakültesi'ne öğretim üyesi oldu. Kibaru'l-Ulema kuruluna da üye olan Abdurrahman el-Cezîrî, Hulvân'da vefat etti.
Abdurrahman el-Cezîrî' daha çok el-Fıkh ale'l-Mezâhibi'l-Erba'a adlı eser dolayısıyla tanınır. Bu eserin ilk cildini kendisinin de üye olarak yer aldığı bir komisyon hazırlamışsa da, diğer ciltleri tek başına el-Cezîrî hazırlamıştır.
Dört mezhep arasında delilsiz bir mukayeseli hukuk kitabı kabul edilebilecek olan el-Fıkh ale'l-Mezahibi'l-Erba'a, Türkçe'ye de terceme edilmiştir.
Abdurrahman el-Cezîrî'nin bundan başka Tavdihu'l-Aka'id (Kahire 1944), el-Ahlâku'd-Dîniyye ve'l-Hikemi'ş-Şer'iyye, Edilletu'l-Yakîn fi'r-Radd alâ Ba'di'l-Mubeşşirîn ve Dîvanu Hutab gibi matbu eserleri de bulunmaktadır.
Kaynaklar
1. Kehhâle, Umer Rıda, MLF, Beyrut, ts., V, 186;
2. ez-Ziriklî, Hayruddîn, el-A'lâm, 1954-1959, IV, 111.
Mısır'da doğan Abdurrahman el-Cezîrî, Ezher'de okudu (1313-1326/1895-1908) ve yine orada ders verdi. Evkaf Bakanlığı'nda camiler müfettişliğine tayin edildi (1330/1912). Daha sonra Usûlu'd-Dîn Fakültesi'ne öğretim üyesi oldu. Kibaru'l-Ulema kuruluna da üye olan Abdurrahman el-Cezîrî, Hulvân'da vefat etti.
Abdurrahman el-Cezîrî' daha çok el-Fıkh ale'l-Mezâhibi'l-Erba'a adlı eser dolayısıyla tanınır. Bu eserin ilk cildini kendisinin de üye olarak yer aldığı bir komisyon hazırlamışsa da, diğer ciltleri tek başına el-Cezîrî hazırlamıştır.
Dört mezhep arasında delilsiz bir mukayeseli hukuk kitabı kabul edilebilecek olan el-Fıkh ale'l-Mezahibi'l-Erba'a, Türkçe'ye de terceme edilmiştir.
Abdurrahman el-Cezîrî'nin bundan başka Tavdihu'l-Aka'id (Kahire 1944), el-Ahlâku'd-Dîniyye ve'l-Hikemi'ş-Şer'iyye, Edilletu'l-Yakîn fi'r-Radd alâ Ba'di'l-Mubeşşirîn ve Dîvanu Hutab gibi matbu eserleri de bulunmaktadır.
Kaynaklar
1. Kehhâle, Umer Rıda, MLF, Beyrut, ts., V, 186;
2. ez-Ziriklî, Hayruddîn, el-A'lâm, 1954-1959, IV, 111.
Abdurrahim Karakoç
7 Nisan 1932 tarihinde Kahramanmaraş ili, Elbistan ilçesine bağlı Ekinözü (Cela) köyünde dünyaya geldi. Küçük yaşlarda şiire merak sardı. Bu, aileden gelme bir merak diyebiliriz. Çünkü dedesi, babası ve kardeşleri de şairdirler.
İlk yazdığı şiirleri 2 kitap oIacak hacimde iken beğenmeyip yaktı ve 1958 yılından itibaren yazdıklarını 'Hasan'a Mektuplar' ismi altında 1964 yılında 10.000 adet bastırdı. FEDAİ yayınları arasında çıkan bu eser kısa zamanda tükendi ve 2. baskısını yine 10.000 adet bastırdı. 1958 yılında buIunduğu kasabada belediye mesul muhasibi olarak memuriyete girdi.1981 yılı Mart ayında emekli oldu.
Serdengeçti, Töre-Devlet, Ocak, Yeni Düşünce, Yenisey,Alperen yayınları oIarak şimdiye kadar 12 şiir kitabı, bir tane de makalelerinden derlenen nesir kitabı çıktı. 1985 yılından sonra gazetecilik yaptı. Bir ara politikaya girdi ve ayrıldı. Niçin girip, niçin ayrıldığını bir röportajda şöyle cevaplandırdı: 'Allah rızası için girmiştim, Allah rızası için ayrıldım'. 30 yılı aşkın bir zaman içinde kitapları baskı üstüne baskı yenilemektedir. Bilhassa 'Vur Emri' adlı kitap günümüz şairlerinin hiç birisine nasip olmayan kabulü görmüştür. 7 Haziran 2012 tarihinde Hakk'a yürüdü.
Kendi dilinden kendi tarifi...
'Ebedî kudretin tek sahibinden alınan emir üzerine 7 Nisan 1932 tarihinde dünyaya gelmişim. Çocukluğum şöyle-böyle geçti. Kıt imkânlara, kıtlık yıllarına rağmen hâlâ o günleri özlerim. Birçok kimseye o yılları anlatsam, 'Özlenecek neresi var? ' diyebilirler, amma ben hep çocukluk yıllarımı sevdim. Şiir yazmaya küçük yaşlarda başladım. Zaten bizim oralarda her genç şiir yazar. Bu tutku başka bir meşgalenin veya işin olmayışından kaynaklanıyor gibime geliyor. Ben de avareydim, boşluğumu şiirle doldurmaya çalıstım. Benimle şiire başlayanlar yalnızlıktan, yardımsızlıktan dökülüp gittiler.
Bana gelince: Sağolsunlar, iktidarların ve muhalefetin irikıyım politikacıları, ihtilal cuntacıları, 'bilimsel' cüppeliler, entellektüel züppeler, millî soyguncular, sosyete parazitleri, sermaye sülükleri, zulüm-işkence makineleri, adalet katleden hukukçular, dalkavuklar, üçkağıtçılar v.s. hep bana yardımcı oldular. Şiir malzememi veren onlar, öfkemi bileyen onlar oldular. Yardımlarını inkâr etmiyorum, fakat teşekkür de etmiyorum. Dinsizlerin değil, din düşmanlarının, yani İslâm düşmanlarının da az yardımı olmadı. Bir bakıma dinî duygularımın kuvvetlenmesine vesile oldular. En uygun zamanda yaşadığıma inanıyorum. Yardımcılarım (!) var oldukları sürece yazmaya devam edeceğim. Allah (cc) kısmet ederse...'
Eserleri
İlk yazdığı şiirleri 2 kitap oIacak hacimde iken beğenmeyip yaktı ve 1958 yılından itibaren yazdıklarını 'Hasan'a Mektuplar' ismi altında 1964 yılında 10.000 adet bastırdı. FEDAİ yayınları arasında çıkan bu eser kısa zamanda tükendi ve 2. baskısını yine 10.000 adet bastırdı. 1958 yılında buIunduğu kasabada belediye mesul muhasibi olarak memuriyete girdi.1981 yılı Mart ayında emekli oldu.
Serdengeçti, Töre-Devlet, Ocak, Yeni Düşünce, Yenisey,Alperen yayınları oIarak şimdiye kadar 12 şiir kitabı, bir tane de makalelerinden derlenen nesir kitabı çıktı. 1985 yılından sonra gazetecilik yaptı. Bir ara politikaya girdi ve ayrıldı. Niçin girip, niçin ayrıldığını bir röportajda şöyle cevaplandırdı: 'Allah rızası için girmiştim, Allah rızası için ayrıldım'. 30 yılı aşkın bir zaman içinde kitapları baskı üstüne baskı yenilemektedir. Bilhassa 'Vur Emri' adlı kitap günümüz şairlerinin hiç birisine nasip olmayan kabulü görmüştür. 7 Haziran 2012 tarihinde Hakk'a yürüdü.
Kendi dilinden kendi tarifi...
'Ebedî kudretin tek sahibinden alınan emir üzerine 7 Nisan 1932 tarihinde dünyaya gelmişim. Çocukluğum şöyle-böyle geçti. Kıt imkânlara, kıtlık yıllarına rağmen hâlâ o günleri özlerim. Birçok kimseye o yılları anlatsam, 'Özlenecek neresi var? ' diyebilirler, amma ben hep çocukluk yıllarımı sevdim. Şiir yazmaya küçük yaşlarda başladım. Zaten bizim oralarda her genç şiir yazar. Bu tutku başka bir meşgalenin veya işin olmayışından kaynaklanıyor gibime geliyor. Ben de avareydim, boşluğumu şiirle doldurmaya çalıstım. Benimle şiire başlayanlar yalnızlıktan, yardımsızlıktan dökülüp gittiler.
Bana gelince: Sağolsunlar, iktidarların ve muhalefetin irikıyım politikacıları, ihtilal cuntacıları, 'bilimsel' cüppeliler, entellektüel züppeler, millî soyguncular, sosyete parazitleri, sermaye sülükleri, zulüm-işkence makineleri, adalet katleden hukukçular, dalkavuklar, üçkağıtçılar v.s. hep bana yardımcı oldular. Şiir malzememi veren onlar, öfkemi bileyen onlar oldular. Yardımlarını inkâr etmiyorum, fakat teşekkür de etmiyorum. Dinsizlerin değil, din düşmanlarının, yani İslâm düşmanlarının da az yardımı olmadı. Bir bakıma dinî duygularımın kuvvetlenmesine vesile oldular. En uygun zamanda yaşadığıma inanıyorum. Yardımcılarım (!) var oldukları sürece yazmaya devam edeceğim. Allah (cc) kısmet ederse...'
Eserleri
- Hasan'a Mektuplar (1965)
- El Kulakta (1969)
- Vur Emri (1973)
- Kan Yazısı (1978)
- Suları Islatamadım (1983)
- Beşinci Mevsim (1985)
- Dosta Doğru(1994)
- Akıl Karaya Vurdu (1994)
- Yasaklı Rüyalar (2000)
- Gökçekimi (2000)
- Gerdanlık-I (2000)
- Gerdanlık-II (2002)
- Gerdanlık-III (2005)
- Parmak İzi (2002)
- Düşünce Yazıları, Çobandan Mektuplar(Deneme)
Abdulhak Şinasi Hisar
(1888) yılında İstanbul'da doğmuştur. Osmanlı İmparatorluğu
döneminde yayımlanmış ilk yazın dergilerinden olan Hazine-i Evrak'ı (1881-1882)
çıkaran Mahmut Celâlettin'in oğludur.
Tanzimat Edebiyatı'nın iki ünlü şairinin (Şinasi ve Abdülhak Hâmit) adları verilmiştir. Daha küçük yaşlarda bir Fransız mürebbiyeden Fransızca, komşuları olan Tevfik Fikret'ten de Türkçe dersleri almış, ilkokuldan sonra öğretimini Mekteb-i Sultanî'de (Galatasaray Lisesi'nde) tamamlamıştır (1898-1905).
Daha sonra Paris'e giderek Ecole Libre des Sciences Politiques'te okumuştur (1905-1908). Meşrutiyetin ilanından sonra yurda dönmüş, uzun süre özel şirketlerde çalışmıştır (1909-1930). Daha sonra Ankara'ya giderek Balkan Birliği Cemiyeti Umumî Kâtipliği ve Dışişleri Bakanlığı Danışmanlığı görevlerinde bulunmuştur (1931-1948). Son yıllarında İstanbul'da bazı kurumların İdare meclisi üyeliklerinde bulunmuş, İstanbul'da ölmüştür (3 Mayıs1963).
Abdülhak Şinasi Hisar, Cevdet Kudret'in belirttiği üzere Meşrutiyet Döneminin Ahmet Haşim, Refik Halit, Hamdullah Suphi, Yahya Kemal, Yakup Kadri gibi şair ve yazarlarıyla aynı kuşaktan olmasına, çoğuyla okul sıralarından başlayan arkadaşlıklar kurmasına rağmen, yazmaya onlardan çok sonra başlamıştır.
Önce Birinci Dünya Savaşı sonlarında bazı dergilerde şiirleriyle görünmüş ( 1918), sürekli olarak yazmaya ise Mütareke döneminde yönelmiştir. Bu dönemde Dergâh (1921), Yarın (1921) dergilerinde şiir ve eleştiri, İleri gibi gazetelerde de eleştiriler yazmıştır.
Hisar, Cumhuriyet döneminde de Milliyet, Türk Yurdu gibi çeşitli gazete ve dergilerde yazmayı sürdürmüş, yazarlar arasında şair ve özellikle eleştirmeci olarak tanınmıştır. Hisar, Varlık dergisinde mensur şiirler, yazın üzerinde denemeler, eski yazarlar ve geçmiş dönem hayatını anlatan anılar yayımlanmıştır (1933-1943).
Bir tür hazırlık dönemi sayılabilecek bu yıllardan sonra Abdülhak Şinasi Hisar 1941 yılından itibaren kendi yolunu bulmuş, özgün yapıtlarını peşpeşe vermeye başlamıştır. Hisar, Fahim Bey ve Biz romanıyla CHP Hikâye ve Roman Armağanı'nda üçüncülük almıştır (1942).
Yapıtları
Roman:
* Fahim Bey ve Biz (1941)
* Çamlıca'daki Eniştemiz (1944)
* Ali Nizamî Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği (1952),
Anlatı:* Boğaziçi Mehtapları (1943)
* Boğaziçi Yalıları (1954)
* Geçmiş Zaman Köşkleri (1956),
Öteki Yapıtları:
* Aşk İmiş Her Ne Var Âlemde (1955-Seçilmiş mısra ve beyit antolojisi)
* Geçmiş Zaman Fıkraları (1958)
* İstanbul ve Pierre Loti (1958)
* Yahya Kemal'e Veda (1959)
* Ahmet Haşim, Şiiri ve Hayatı (1963).
Tanzimat Edebiyatı'nın iki ünlü şairinin (Şinasi ve Abdülhak Hâmit) adları verilmiştir. Daha küçük yaşlarda bir Fransız mürebbiyeden Fransızca, komşuları olan Tevfik Fikret'ten de Türkçe dersleri almış, ilkokuldan sonra öğretimini Mekteb-i Sultanî'de (Galatasaray Lisesi'nde) tamamlamıştır (1898-1905).
Daha sonra Paris'e giderek Ecole Libre des Sciences Politiques'te okumuştur (1905-1908). Meşrutiyetin ilanından sonra yurda dönmüş, uzun süre özel şirketlerde çalışmıştır (1909-1930). Daha sonra Ankara'ya giderek Balkan Birliği Cemiyeti Umumî Kâtipliği ve Dışişleri Bakanlığı Danışmanlığı görevlerinde bulunmuştur (1931-1948). Son yıllarında İstanbul'da bazı kurumların İdare meclisi üyeliklerinde bulunmuş, İstanbul'da ölmüştür (3 Mayıs1963).
Abdülhak Şinasi Hisar, Cevdet Kudret'in belirttiği üzere Meşrutiyet Döneminin Ahmet Haşim, Refik Halit, Hamdullah Suphi, Yahya Kemal, Yakup Kadri gibi şair ve yazarlarıyla aynı kuşaktan olmasına, çoğuyla okul sıralarından başlayan arkadaşlıklar kurmasına rağmen, yazmaya onlardan çok sonra başlamıştır.
Önce Birinci Dünya Savaşı sonlarında bazı dergilerde şiirleriyle görünmüş ( 1918), sürekli olarak yazmaya ise Mütareke döneminde yönelmiştir. Bu dönemde Dergâh (1921), Yarın (1921) dergilerinde şiir ve eleştiri, İleri gibi gazetelerde de eleştiriler yazmıştır.
Hisar, Cumhuriyet döneminde de Milliyet, Türk Yurdu gibi çeşitli gazete ve dergilerde yazmayı sürdürmüş, yazarlar arasında şair ve özellikle eleştirmeci olarak tanınmıştır. Hisar, Varlık dergisinde mensur şiirler, yazın üzerinde denemeler, eski yazarlar ve geçmiş dönem hayatını anlatan anılar yayımlanmıştır (1933-1943).
Bir tür hazırlık dönemi sayılabilecek bu yıllardan sonra Abdülhak Şinasi Hisar 1941 yılından itibaren kendi yolunu bulmuş, özgün yapıtlarını peşpeşe vermeye başlamıştır. Hisar, Fahim Bey ve Biz romanıyla CHP Hikâye ve Roman Armağanı'nda üçüncülük almıştır (1942).
Yapıtları
Roman:
* Fahim Bey ve Biz (1941)
* Çamlıca'daki Eniştemiz (1944)
* Ali Nizamî Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği (1952),
Anlatı:* Boğaziçi Mehtapları (1943)
* Boğaziçi Yalıları (1954)
* Geçmiş Zaman Köşkleri (1956),
Öteki Yapıtları:
* Aşk İmiş Her Ne Var Âlemde (1955-Seçilmiş mısra ve beyit antolojisi)
* Geçmiş Zaman Fıkraları (1958)
* İstanbul ve Pierre Loti (1958)
* Yahya Kemal'e Veda (1959)
* Ahmet Haşim, Şiiri ve Hayatı (1963).
28 Ocak 2018 Pazar
Taner Timur
Taner Timur 7 Ekim 1935 tarihinde Sivas'ta doğdu.
1958 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Anayasa Hukuku kürsüsünde asistan olarak akademisyenlik hayatına başladığı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde 1968 yılında doçentliğe, 1979 yılında ise profesörlüğe yükseldi.
Akademisyenlik yıllarının başlarında bir süre Yön dergisinde yazıları yayınlandı. 1962-1964 yılları arasında Rockefeller bursuyla gittiği Paris'te çalışmalarına devam etti. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeki atmosferin yetişmesinde önemli payı olduğunu vurgulamış ve o dönemde takip ettiği Forum dergisinden dolayı kendisini "Forumcu" olarak niteledi. 12 Eylül Darbesinden sonra görevinden istifa ettikten sonra çalışmalarını Fransa'da sürdürdü. 1992 yılında eski görevine dönen Timur, 2002 yılına emekli olana kadar buradaki görevini sürdürdü.
Taner Timur, 32. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı'nın Onur Yazarı olarak belirlendi.
Taner Timur ayrıca Türk Devrimi ve Sonrası, Osmanlı Toplumsal Düzeni, Osmanlı Kimliği, Osmanlı Çalışmaları-İlkel Feodalizmden Yarı Sömürge Ekonomisine, Türkiye'de Çok Partili Hayata Geçiş, Osmanlı-Türk Romanında Tarih, Toplum ve Kimlik, Küreselleşme ve Demokrasi Krizi, Toplumsal Değişme ve Üniversiteler, Sürüden Ayrılanlar, Türkler ve Ermeniler, Türkiye Nasıl Küreselleşti?, Felsefi İzlenimler, Yakın Osmanlı Tarihinde Aykırı Çehreler, Marksizm, İnsan ve Toplum, Habermas'ı Okumak, Felsefe, Toplum Bilimleri ve Tarihçi, Marx-Engels ve Osmanlı Toplumu, Mutlak Monarşi ve Fransız Devrimi kitaplarını yazdı.
1958 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Anayasa Hukuku kürsüsünde asistan olarak akademisyenlik hayatına başladığı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde 1968 yılında doçentliğe, 1979 yılında ise profesörlüğe yükseldi.
Akademisyenlik yıllarının başlarında bir süre Yön dergisinde yazıları yayınlandı. 1962-1964 yılları arasında Rockefeller bursuyla gittiği Paris'te çalışmalarına devam etti. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeki atmosferin yetişmesinde önemli payı olduğunu vurgulamış ve o dönemde takip ettiği Forum dergisinden dolayı kendisini "Forumcu" olarak niteledi. 12 Eylül Darbesinden sonra görevinden istifa ettikten sonra çalışmalarını Fransa'da sürdürdü. 1992 yılında eski görevine dönen Timur, 2002 yılına emekli olana kadar buradaki görevini sürdürdü.
Taner Timur, 32. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı'nın Onur Yazarı olarak belirlendi.
Taner Timur ayrıca Türk Devrimi ve Sonrası, Osmanlı Toplumsal Düzeni, Osmanlı Kimliği, Osmanlı Çalışmaları-İlkel Feodalizmden Yarı Sömürge Ekonomisine, Türkiye'de Çok Partili Hayata Geçiş, Osmanlı-Türk Romanında Tarih, Toplum ve Kimlik, Küreselleşme ve Demokrasi Krizi, Toplumsal Değişme ve Üniversiteler, Sürüden Ayrılanlar, Türkler ve Ermeniler, Türkiye Nasıl Küreselleşti?, Felsefi İzlenimler, Yakın Osmanlı Tarihinde Aykırı Çehreler, Marksizm, İnsan ve Toplum, Habermas'ı Okumak, Felsefe, Toplum Bilimleri ve Tarihçi, Marx-Engels ve Osmanlı Toplumu, Mutlak Monarşi ve Fransız Devrimi kitaplarını yazdı.
Ebülgazi Bahadır Han
Devlet Adamı, Tarihçi, Yazar
Harezm Özbek hanlarından bir hükümdar ve târihçi. Babası Arab Muhammed Han, Harezm Özbek hanlarının ceddi olan Yâd-gâr Hanın dördüncü batından torunudur. 1603’te Rus Kazaklarının Urgenç’e hücum ve babasının tarafından imhaları hadisesinden 40 gün sonra doğmuş ve bu gazâ dolayısıyle “Ebü’l-Gâzi” ismi verilmiştir.
Arab Muhammed Han önce Urgenç’i, sonra da Hive’yi başşehir yaptı. Oğlu Ebü’l- Gâzi’yi Harezm’de Kat valiliğine tâyin etti. 1620 başlarında Hanın oğulları Habeş ve İlbars, babalarına isyân ettiler. Ebü’l-Gâzi yaptığı savaşlarda fevkalâde kahramanlık gösterdi ise de, babasının yakalanarak gözlerine mil çekilmesine engel olamadı. Bu hâdise üzerine Ebü’l-Gâzî, Buhara hanı İmam Kuli Hana sığınarak iki yıl yanında kaldı.
Şah Abbas’a sığınan Arab Muhammed Hanın büyük oğlu İsfendiyar Han, babasının yerine Harezm Hanlığına geçince, 1623’te Urgenç’i has olarak Ebü’l-Gâzi’ye verdi. Burada üç sene kalan Ebü’l-Gâzi, Harezm’e tek başına hâkim olmak niyetinde olduğundan, ağabeyi ile harbe girişti. Fakat muvaffak olamayarak 1626’da Kazakistan’a gidip üç ay kaldı. Daha sonra Taşkent hanının dâveti üzerine Taşkent’e gitti ve iki sene orada misâfir kaldı. Buradan tekrar Buhara hükümdârı İmam Kuli Han’ın ülkesine giderek, ordu toplamaya başladı. Ağabeyinin bir seferde olmasından faydalanarak Hive Kalesini ele geçirdi. Fakat İsfendiyar Han, ordusu ile gelince mukavemet edemedi ve yakalanarak Safevîlerin elinde bulunan Yurd’a gönderildi. Oradan İsfahan’a geçen Ebü’l- Gâzi, İran’da iken Şah tarafından hüsnü kabul gördüğünü, kendisine dirlik olarak maaş bağlandığını ve on yıl orada kaldığını kendi târihinde anlatır. Târihe büyük bir ilgisi olan Ebü’l-Gâzi, gittiği yerlerin târihini tedkik ettiği gibi, İsfahan’da iken de, Türk târihi üzerine yazılmış Fars kaynaklarını tedkik etme imkânını bulmuştu.
Ebü’l-Gâzi, İsfahan’dan kaçarak, önce Ersari Türkmenleri, sonra Balhan’daki Teke Türkmenlerinin yanına gitti. 1642’de ağabey İsfendiyar Hanın ölümü ile boşalan Harezm Hanlığına 1643 yılında çıkıp, Hive’yi kendine merkez edindi. 21 sene hanlık yapan Ebü’l-Gâzi, en çok Türkmenlerle mücâdele etmiştir. Ayrıca komşuları olan Buhara Özbek hanlarının yurtlarına da birkaç defâ akın düzenliyerek yağma etti.
Ebü’l-Gâzi’nin, 16 yaşında devlet idâresi işlerine başlayıncaya kadar Urgenç’te geçirdiği gençliğinde ve İran’daki hayatında ciddî sûrette ilim tahsil ettiği, güzel Arapça ve Farsça bildiği, bu dillerden yaptığı tercümelerden anlaşılmaktadır. İki mühim eser bırakmıştır. Bunlardan biri 1659’da yazdığı Şecere-i Terâkime, diğeri 1663’te ölmesi ile yarım kalan ve vasiyeti üzerine oğlu Enûşe tarafından ikmâl edilen Şecere-i Türk’tür. İlk eserini, Reşideddîn’in târihinden aldığı Oğuznâme’yi, Türkmenler arasında ele geçirdiği diğer 20 kadar Oğuznâme rivâyetleri ile karşılaştırarak tasnif etmiştir. Eser, Rus müsteşriki Tumansky tarafından 1892’de Aşkaabad’da Rusça olarak ve 1937’de Türk Dil Kurumu tarafından Çağataycası faksimile olarak neşredilmiştir.
Şecere-i Türk ise, 15. asrın ikinci yarısından başlayıp Harezm’de hükümet süren Yâd-gâroğlu Şıban-Özbek hanlarının târihini ve ensâbını (soyunu)tesbit maksadıyle kaleme alınmış ve bu sülâlenin 1663’e kadar ki târihi için esas menba olmuştur. Bu eser, Türk ve Moğol târihine âit bilinen ilk kaynak olduğundan, yalnız Özbek hanları târihi için değil, aynı zamanda Moğol ve Türk târihi için başlıca kaynak telâkki olunmuştur. Eseri batıya ilk kez tanıtan; Poltava Savaşından sonra Ruslar tarafından Sibirya’ya sürülen İsveçli subay Tabbert’tir. Eser Moğol Hânedânı ve kabîlelerin târihini belirten en iyi kaynaklardan biri olarak tanınmıştır. Kont Estralenburg tarafından Almanca’ya tercüme olunmuş, Fransızca tercümesi de 1726’da Leiden’de basılmış ve yayınlanmıştır.
Rosa Luxemburg
Rosa Luxemburg
Amacımız; revizyonizme ve her türlü sınıf uzlaşmacılığına, emperyalizme ve emperyalist savaşlara karşı, kitlelerin gücüne inanarak ölene dek mücadele veren ve Marksizm'in en büyük düşünürlerinden biri olan Rosa Luxemburg'u tanıtmak.
Rosa Luxemburg 1871'de Rus Polonyasında, Zamosc ilinde doğdu. Polonya, Alman ve Rus Sosyal Demokrat partileri içinde çalıştı. II. Enternasyonal'de sol kanadın sözcülüğünü yaptı. Almanlar'ın Parti Okulunda dersler verdi.
I. Dünya Savaşı'nda kendi ülkesinin toprakları üzerinde emperyalist savaşa karşı mücadele etti. AKP'ne dönüşen Spartaküs Birliği'nin önderleri arasında yer aldı. 15 Ocak 1919'da, 49 yaşında öldürüldü.
Belge Yayınları'ndan yayımlanan kitapları:
- Spartakistler Ne istiyor 1 Siyasi Yazılar (1979),
- Sermaye Birikimi (1986),
- İktisat Nedir? (1992),
- Sosyal Reform ya da Devri m (1993),
- Ulusal Ekonomiye Giriş (1995),
- Sosyal Demokrasinin Bunalımı (1998),
- Ulusal Sorun (2010),
- Bir Yaşam: Rosa Luxemburg, (Elzbieta Ettinger, Türkçesi Ali Çakıroğlu, 2008.)
- Kadın Önderleşmesinde Rosa Luxemburg, (Füsun Erdoğan, 2013.)
Adrian D'Hage
Adrian d'Hage, Adrian
D'Hage, Sydney'de doğdu ve North Sydney Boys High ve Royal Military College
Dontroon okullarına gitti.
Ekim 2000'de yazarlık
kariyerine devam etmek üzere ordudan ayrıldı ve Omega Parşömeni kitabını
bitirmek üzere italya'ya taşındı. İnançlı bir Hıristiyan olarak başladığı ve
sonunda 'herhangi bir sabit din'e bağh olmayarak bitirdiği teoloji
araştırmalarıyla çeşitli ödüller kazanmıştır.
Yazar, halen
Australian National University, Centre for Arab and İslamic Studies'de
araştırmacı olarak çalışmaktadır. Kendisi ayrıca şarapçılık üzerine akademik
çalışmalarını sürdürmektedir.
İdem Erman, 1958'de
İstanbul'da doğdu. Bugüne kadar kitap ve sinema filmleri başta olmak üzere pek
çok makale ve belgeseli de Türkçeye çevirdi. Emekli TV yöneticisi olan idem
Erman, çeviri çalışmalarına devam etmektedir.
Adam Fawer
Adam Fawer,
Pennsylvania Üniversitesi’nin ekonomi bölümünden mezun olmuş, istatistik
bölümünde yüksek lisanstan sonra MBA yapmıştır. Kariyeri boyunca Sony Müzik, J.P
Morgan, yakın zamanda da About.com gibi çeşitli firmalarda çalışmıştır. İlk
romanı Olasılıksız şimdiden beş dile çevrilmiştir. Fawer, karısı Meredith, oğlu
Phineas ve beslediği birçok balıkla birlikte halen New York’ta
yaşamaktadır.
Halen yaşadığı ve
henüz iki kitabı olduğu için olsa gerek, yazarın biyografisi hakkında daha
ayrıntılı bilgi maalesef edinilememektedir. Ancak, bunun yerine gözlerimizi
edebi kişiliğine çevirdiğimizde, hakkında kendi sözleriyle daha fazla bilgi
edinebiliyoruz:
Ben sizin tipik
romancılarınızdan değilim. Romanımı HarperCollins’e satmadan önce hiç
profesyonel olarak yazmamıştım. Üniversitede İngilizce uzmanı değildim bile.
Aslında bunun tam tersiydim. Her zaman düzenli yazsam da, kendimi hep sayıların
adamı olarak gördüm. Böylece sayısal bir alan seçtim ve ekonomi eğitimi
aldım.
Görüldüğü gibi yazar
yazmayı sevse de kendini sayısal alanda daha yetkin görmüş ve bildiğimiz
kadarıyla seçtiği yolda da başarılı olmuştur. Çalıştığı şirketlerde yükselmiş ve
iyi paralar kazanmıştır.
Hep istediğimi
sandığım her şeye sahiptim. Her şey, gerçekten sevdiğim bir meslek hariç. Sonra
iyi bir arkadaşım, Stephanie Williams beni aradı ve hayatımı sonsuza dek
değiştirecek bir haber verdi. Ona son aşamaya gelmiş göğüs kanseri teşhisi
konulmuş. Bu üniversiteden eski arkadaşınızdan duymayı bekleyeceğiniz bir haber
değil. (Özellikle de sadece otuzundaysa) Bu haber beni oldukça sert çarptı ve
hayatımı yeniden değerlendirmemi sağladı. Kulağa bayat geliyor biliyorum, ama
doğru. Babam nefret ettiği bir işte neredeyse yirmi yıl çalıştıktan sonra daha
49 yaşındayken kanserden öldü. Kaderimin onunkiyle aynı olmasını
istemiyordum.
Kaderinin anne ya da
babasıyla aynı olmasını birçok yetişkin istemez. Kimse ailesinin hatalarına
düşmek istemez. Fawer da babasının hatalarından ders almış gibi görünüyor ve
sözlerini normal bir çocukluk geçirmediğini, 6 yaşındayken iki gözünde de
korneada hasar oluşturan nadir bir hastalığa yakalandığını ve sonraki on yılını
hastanelerde geçirmek zorunda kaldığını, bu zor zamanlarında tek sevdiği şeyin
hastanede körler için banta okunmuş romanları dinlemek olduğunu anlatarak
sürdürüyor. O yaşlarda diğer çocuklar gibi polis veya astronot değil, yazar
olmakmış hayali.
Stephanie’yle
konuştuktan sonra işimi bırakmaya ve yazar olmak olan çocukluk hayalimin peşinde
koşmaya karar verdim. O da her zaman bir romancı olmayı istediği için (ki ödül
kazanmış bir dergi yazarıydı) bir anlaşma yaptık. İkimiz de yazımızı tamamlayana
kadar her gün birlikte yazacaktık. Ertesi gün metroyla onun yaşadığı Brooklyn
Heights’a gittim, birlikte Starbucks’a yol aldık (her birimizin dizüstü
bilgisayarları dikkatlice koltukaltımıza sıkıştırılmış bir şekilde), fişe taktık
ve yazmaya başladık.
O gün yaklaşık iki
saat yazan iki arkadaş karar verdikleri gibi her gün birlikte yazmaya devam
etmişler. Yaklaşık bir ay boyunca hiç aksatmadan her gün yazıyorlar; fakat daha
sonra Stephanie’nin rahatsızlığı artmış ve hastaneye yatmak zorunda kalmış.
Fawer ise her gün yazmaya devam etmiş. Bir yıl sonra 2003’te romanını tamamlayan
Fawer romanını tanınmış bir yayınevine vermiş, Stephanie ise bir arkadaşı
tarafından kurulmakta olan yeni bir yayınevine vermeyi tercih etmiş. 2004’te
kitabı basılan Stephanie o gün için hayatındaki en mutlu günü olduğunu söylemiş
fakat iki hafta sonra hastalığına olan savaşını kaybederek vefat
etmiş.
Stephanie bana
sevdiğim işi yapmanın ne kadar önemli olduğunu görmemde yardım etti çünkü ne
kadar zamanın kaldığını asla bilemiyorsun. Şimdi artık ben tam zamanlı bir
yazarım.
Görüldüğü gibi yazar
daha önceki işinde yükselmiş ve iyi para kazanmış olsa da sevdiği işi yapmanın
yerini hiçbir şeyin tutamayacağını söylemekte.
Türkiye’de Nisan
2006’da ilk basımı çıkan OlasılıkSız o kadar ilgi görmüştür ki, ardından
yayımlanan Empati isimli kitabı ilk olarak Türkçeye çevrilmiş ve ilk Türkiye’de
yayımlanmıştır.
27 Ocak 2018 Cumartesi
Cahar Dudayev
O’nun 1944 yılının soğuk bir Şubat günü Çeçenistan’da başlayıp, Sibirya’da devam eden….
Dini inanç ve menkıbelere göre saray kâhinleri bir gün Firavun’a, dünyaya gelecek bir erkek çocuğun kendisinin krallığına son vereceğini söylerler. Bunun üzerine Firavun bütün erkek çocukların öldürülmesini emreder. Bu sırada dünyaya gelen Musa’nın annesi ölümden kurtarmak için onu bir sepete koyar ve Nil Nehri’nin sularına bırakır. Firavun’un karısı Asiye tesadüfen onu görür ve saraya alır, Firavunun himayesinde büyür. Allah Teâla, Musa’ya Peygamberlik verir. Musa, halkını korumak için Firavun’a karşı çıkar. Bir mucize ile Nil Nehri’nin suları açılır ve arkasından gelen halkı ile birlikte Sina’ya geçer. Ordusu ile onu takip etmekte olan Firavun ise sulara kapılarak helak olur.
Çeçen halkının efsanevi lideri Cahar Dudayev’in, Hz. Musa’nın menkıbesine benzeyen hayatından bazı kesitleri başlıklar halinde vermek isterim;
Çeçenlerin Yalhoy sülalesinden Musa oğlu Cahar, 20. yy. Firavunları tarafından Çeçen halkının tümüyle sürgüne gönderilmeye ve yok edilmeye karar verildiği 1944 yılının Şubat ayında ailenin 13. çocuğu olarak dünyaya geldi. Henüz 15 günlük bir bebek iken 23 Şubat 1944 günü tüm Çeçen-İnguş halkı ile birlikte Sibirya bozkırlarına sürgüne gönderildi. Sürgün sırasında evrakları yok olduğu için doğum günü resmi kayıtlara 15 Mayıs 1944 olarak geçti. Bu yolculuk ve sürgün sırasında yüzbinlerce Çeçen soğuk, açlık ve hastalıktan hayatını kaybetti. Allah ona bu doğal olmayan seleksiyondan sağ olarak kurtulmayı nasip etti.
1950 yılında Kazakistan’ın Povladar şehrinde okula başladı. 1952’de ailesi ile birlikte Kazakistan’ın Çimkent şehrine taşındılar. Çeçen halkının vatanlarına dönüşüne izin verilmesinden bir sene önce 1956 yılında henüz 12 yaşındayken tek başına Kazakistan’dan kaçarak bir tren vagonunun üzerinde gizlenip Çeçenistan’a döndü.
Orta öğrenimini Çeçenistan’da tamamladıktan sonra 1960 yılında Vladikafkas’taki Fen Fakültesinin Fizik-Matematik bölümüne devam etti. Aynı yılın sonbaharında bu okuldan da ayrılıp Rusya’nın Tombov şehrinde bulunan Hava Harp Okuluna kaydoldu. Zeki idi ve 1965 yılında Hava Harp Okulunu bitirdi. Teğmen rütbesiyle Rusya’nın Kalujskaya bölgesindeki Şaykovka garnizonuna gönderildi. 1969’da Ryazan şehrinde uzun menzilli askeri uçak komutanlığı eğitimini tamamladı. Aynı sene İrkutsk bölgesinin Usolye-Sibirskoye ilçesinde bulunan Sredneye kasabasındaki askeri üsse gönderildi.
1969’da Alla ile evlendi ve 1970’te ilk çocuğu Ovlur dünyaya geldi. 1971’de Gagarin Hava Harp Akademisi imtihanlarına gönderildi ve başarıyla geçerek akademi eğitimine başladı.
1973’te Daana isminde bir kızı oldu.
1974’te Hava Harp Akademisini başarıyla bitirdi ve birinci sınıf pilot ve mühendis ünvanı aldı. Akademiden sonra yine eski yeri olan Sredneye kasabasındaki askeri üsse birlik komutanı olarak gönderildi.
1983’te Degi isminde bir erkek çocuğu daha dünyaya geldi.
1984’te Poltava şehrine tabur komutanı, 1986’da Estonya’nın Tartu şehrine Garnizon komutanı olarak atandı. 1990’da Cahar DUDAEV’e üstün askeri eğitim ve garnizon düzeninden dolayı Tuğgeneral rütbesi verildi. Ayrıca çeşitli dönemlerdeki üstün başarıları nedeniyle Sovyetler Birliği Hükümeti tarafından kendisine 12 kez madalya verildi.
1989 yılında Baltık ülkelerinde başlayan bağımsızlık hareketini bastırması için Moskova’dan verilen emri reddetti. Ceza olarak birliği ile Grozni’ye gönderildi. 1991 yılında Çeçenistan’ın bağımsızlık hareketinin siyasal örgütü Çeçen Milli Kongresi Liderliğine seçildi ve ordudan istifa etti.
Çeçen Milli Kongresi’nin önderliğinde 19 Ağustos 1991 günü başlayan halk ayaklanması sonucu mevcut yönetim istifa etmek zorunda kaldı. 27 Ekim 1991 günü yapılan seçimlerde büyük bir ekseriyet ile Çeçen İnguş Cumhuriyeti’nin 1. Cumhurbaşkanı olarak seçildi. 1992’de İnguşların ayrılması üzerine Cumhuriyetin adı Çeçen İçkerya Cumhuriyeti olarak değiştirildi.
Bütün baskı tehdit ve saldırılara rağmen bağımsızlıktan ödün vermeyen bir politika izledi. Bağımsız Birleşik Kafkasya idealinin savunucusu Kafkas Halkları Konfederasyonu’nun destekçisi oldu. Abhaz-Gürcü savaşında asker ve silah göndermek suretiyle Abhazya’nın bağımsızlık mücadelesini ciddi biçimde destekledi.
11 Aralık 1994 tarihinde başlayan Rus – Çeçen savaşında Cumhurbaşkanı ve Başkomutan olarak ordusunun başında savaşırken 21 Nisan 1996 tarihinde Çeçenistan’ın Gekhi – Çü köyü yakınlarında bir Rus füze saldırısı sonucu şehid oldu.
O’nun 1944 yılının soğuk bir Şubat günü Çeçenistan’da başlayıp, Sibirya’da devam eden, sonra Rus ordusunun en iyi okullarında yetiştirilip Kızılordu efsanesini yerle bir eden ve halkının yüzyıllardır sönmeyen özgürlük mücadelesini 21. yüzyıla taşıyan menkıbesi 21 Nisan 1996’da fiziki olarak noktalanırken yeniden alevlendirdiği özgürlük ateşi bu gün de Firavunları yakmaya ve Bağımsız Birleşik Kafkasya’nın geleceğini ve yeni nesillerin yolunu aydınlatmaya devam etmektedir.
Allah Teâla, Cahar Dudayev ile vatanlarının bağımsızlığı uğruna canlarını feda eden tüm şehitlerimize rahmet eylesin.
Dini inanç ve menkıbelere göre saray kâhinleri bir gün Firavun’a, dünyaya gelecek bir erkek çocuğun kendisinin krallığına son vereceğini söylerler. Bunun üzerine Firavun bütün erkek çocukların öldürülmesini emreder. Bu sırada dünyaya gelen Musa’nın annesi ölümden kurtarmak için onu bir sepete koyar ve Nil Nehri’nin sularına bırakır. Firavun’un karısı Asiye tesadüfen onu görür ve saraya alır, Firavunun himayesinde büyür. Allah Teâla, Musa’ya Peygamberlik verir. Musa, halkını korumak için Firavun’a karşı çıkar. Bir mucize ile Nil Nehri’nin suları açılır ve arkasından gelen halkı ile birlikte Sina’ya geçer. Ordusu ile onu takip etmekte olan Firavun ise sulara kapılarak helak olur.
Çeçen halkının efsanevi lideri Cahar Dudayev’in, Hz. Musa’nın menkıbesine benzeyen hayatından bazı kesitleri başlıklar halinde vermek isterim;
Çeçenlerin Yalhoy sülalesinden Musa oğlu Cahar, 20. yy. Firavunları tarafından Çeçen halkının tümüyle sürgüne gönderilmeye ve yok edilmeye karar verildiği 1944 yılının Şubat ayında ailenin 13. çocuğu olarak dünyaya geldi. Henüz 15 günlük bir bebek iken 23 Şubat 1944 günü tüm Çeçen-İnguş halkı ile birlikte Sibirya bozkırlarına sürgüne gönderildi. Sürgün sırasında evrakları yok olduğu için doğum günü resmi kayıtlara 15 Mayıs 1944 olarak geçti. Bu yolculuk ve sürgün sırasında yüzbinlerce Çeçen soğuk, açlık ve hastalıktan hayatını kaybetti. Allah ona bu doğal olmayan seleksiyondan sağ olarak kurtulmayı nasip etti.
1950 yılında Kazakistan’ın Povladar şehrinde okula başladı. 1952’de ailesi ile birlikte Kazakistan’ın Çimkent şehrine taşındılar. Çeçen halkının vatanlarına dönüşüne izin verilmesinden bir sene önce 1956 yılında henüz 12 yaşındayken tek başına Kazakistan’dan kaçarak bir tren vagonunun üzerinde gizlenip Çeçenistan’a döndü.
Orta öğrenimini Çeçenistan’da tamamladıktan sonra 1960 yılında Vladikafkas’taki Fen Fakültesinin Fizik-Matematik bölümüne devam etti. Aynı yılın sonbaharında bu okuldan da ayrılıp Rusya’nın Tombov şehrinde bulunan Hava Harp Okuluna kaydoldu. Zeki idi ve 1965 yılında Hava Harp Okulunu bitirdi. Teğmen rütbesiyle Rusya’nın Kalujskaya bölgesindeki Şaykovka garnizonuna gönderildi. 1969’da Ryazan şehrinde uzun menzilli askeri uçak komutanlığı eğitimini tamamladı. Aynı sene İrkutsk bölgesinin Usolye-Sibirskoye ilçesinde bulunan Sredneye kasabasındaki askeri üsse gönderildi.
1969’da Alla ile evlendi ve 1970’te ilk çocuğu Ovlur dünyaya geldi. 1971’de Gagarin Hava Harp Akademisi imtihanlarına gönderildi ve başarıyla geçerek akademi eğitimine başladı.
1973’te Daana isminde bir kızı oldu.
1974’te Hava Harp Akademisini başarıyla bitirdi ve birinci sınıf pilot ve mühendis ünvanı aldı. Akademiden sonra yine eski yeri olan Sredneye kasabasındaki askeri üsse birlik komutanı olarak gönderildi.
1983’te Degi isminde bir erkek çocuğu daha dünyaya geldi.
1984’te Poltava şehrine tabur komutanı, 1986’da Estonya’nın Tartu şehrine Garnizon komutanı olarak atandı. 1990’da Cahar DUDAEV’e üstün askeri eğitim ve garnizon düzeninden dolayı Tuğgeneral rütbesi verildi. Ayrıca çeşitli dönemlerdeki üstün başarıları nedeniyle Sovyetler Birliği Hükümeti tarafından kendisine 12 kez madalya verildi.
1989 yılında Baltık ülkelerinde başlayan bağımsızlık hareketini bastırması için Moskova’dan verilen emri reddetti. Ceza olarak birliği ile Grozni’ye gönderildi. 1991 yılında Çeçenistan’ın bağımsızlık hareketinin siyasal örgütü Çeçen Milli Kongresi Liderliğine seçildi ve ordudan istifa etti.
Çeçen Milli Kongresi’nin önderliğinde 19 Ağustos 1991 günü başlayan halk ayaklanması sonucu mevcut yönetim istifa etmek zorunda kaldı. 27 Ekim 1991 günü yapılan seçimlerde büyük bir ekseriyet ile Çeçen İnguş Cumhuriyeti’nin 1. Cumhurbaşkanı olarak seçildi. 1992’de İnguşların ayrılması üzerine Cumhuriyetin adı Çeçen İçkerya Cumhuriyeti olarak değiştirildi.
Bütün baskı tehdit ve saldırılara rağmen bağımsızlıktan ödün vermeyen bir politika izledi. Bağımsız Birleşik Kafkasya idealinin savunucusu Kafkas Halkları Konfederasyonu’nun destekçisi oldu. Abhaz-Gürcü savaşında asker ve silah göndermek suretiyle Abhazya’nın bağımsızlık mücadelesini ciddi biçimde destekledi.
11 Aralık 1994 tarihinde başlayan Rus – Çeçen savaşında Cumhurbaşkanı ve Başkomutan olarak ordusunun başında savaşırken 21 Nisan 1996 tarihinde Çeçenistan’ın Gekhi – Çü köyü yakınlarında bir Rus füze saldırısı sonucu şehid oldu.
O’nun 1944 yılının soğuk bir Şubat günü Çeçenistan’da başlayıp, Sibirya’da devam eden, sonra Rus ordusunun en iyi okullarında yetiştirilip Kızılordu efsanesini yerle bir eden ve halkının yüzyıllardır sönmeyen özgürlük mücadelesini 21. yüzyıla taşıyan menkıbesi 21 Nisan 1996’da fiziki olarak noktalanırken yeniden alevlendirdiği özgürlük ateşi bu gün de Firavunları yakmaya ve Bağımsız Birleşik Kafkasya’nın geleceğini ve yeni nesillerin yolunu aydınlatmaya devam etmektedir.
Allah Teâla, Cahar Dudayev ile vatanlarının bağımsızlığı uğruna canlarını feda eden tüm şehitlerimize rahmet eylesin.
25 Ocak 2018 Perşembe
Tevfik Çavdar
Yazar, akademisyen 1931 yılında İzmir’de doğdu. İstanbul İktisat
Fakültesi’ni bitirdi. Devlet İstatistik Enstitüsü ve Devlet Planlama
Teşkilatı’nda uzun yıllar görev yaptı. Bu arada ABD ve İngiltere’de mesleki
araştırmalarda bulundu. Ortadoğu Amme İdaresi Sevk ve İdare Yüksek Okulu’nda,
aynı kurumun Kamu Yönetimi uzmanlık programında, Ankara İktisadi ve Ticari
İlimler Akademisi İşletme Bölümü mastır programında, ODTÜ Şehircilik Bölümü’nde
değişik zamanlarda öğretim görevlisi olarak çalıştı.
1970’den bu yana Türkiye’nin yakın dönem siyasi ve iktisadi tarihi üzerine çalışmalar yapmaktadır. Değişik gazete ve dergilerde yayımlanan makale ve incelemelerinin yanı sıra 20 kadar kitabı basılmıştır. İnternette yayınlanan Sol Gazetesinin sürekli yazarlarındandı. NK Yayınları ve Yazılama Yayınevinden kitapları çıktı. İmge Kitabevi tarafından yayınlanmış Türkiyenin Demokrasi Tarihi adlı kitabı bilinen eserlerindendir. 15 Ekim 2012 tarihinde Ankarada tedavi gördüğü İbni Sina Hastanesinde yaşamını yitirdi. Cebeci Asri Mezarlığında toprağa verildi.
ESERLERİ:
- Türkiye (1968)
- Osmanlıların Yarı Sömürge Oluşu
- Milli Mücadele Başlarken Sayılarla “Vaziyet ve Manzara-i Umumiye”
- İktisat Kılavuzu
- Milli Mücadelenin Ekonomik Kökenleri
- Özgürlük Kavgasında Yaşayan Geçmiş
- Yüz Yıllık Pahalılık
- Talat Paşa
- “Müntehib’i Sani’den Seçmeme
- İttihat Terakki
- Türkiye’de Liberalizm (1860-1990)
- Türkiye’nin Demokrasi Tarihi 1839-1950
- Türkiye’nin Demokrasi Tarihi 1950′den Günümüze
- Bilanço: Yüzyılın Sonunda Dünya ve Türkiye
- Örgüt ve Mücadele ile Tanışırken
- Türkiye Ekonomisinin Tarihi
- İz Bırakan Gazeteciler ve Babıali’den Geriye Ne Kaldı?
- Bir İnkılabın Günbatımı: 1908
– 2008 - Kapitalizmin Yaşattığı Cehennem
- Türkiye’nin Yüzyılına
Romanın Tanıklığı HAKKINDA YAZILANLAR
Gazeteci Gamze Erbil’in kaleme aldığı “Tevfik Çavdar’ın Kitabı” adlı çalışmada Tevfik Çavdar’ı kısaca anlatan ifadeler şöyleydi: “Tevfik Çavdar Türkiye’nin en üretken aydınlarından. Emekçi halka ve ülkesine karşı sorumluluk bilinciyle bir iktisatçı olarak üstlendiği görevlerin yanı sıra, sürekli yazan, konferanslar veren, panellere katılan birisi… Çok insan tanıdı, çok gözledi, dolaştı, muhabbet etti, okudu. Aslında bir kitaba sığmayacak kadar dolu dolu yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Anılarını, kaygılarını, hüzünlerini, beğenilerini gazeteci Gamze Erbil’e anlattı. Türkiye’nin birçok “ünlü”sünü Tevfik Çavdar’ca, kendi bakışından değerlendirdi. Siyasetten konuştu, sonra spora geçti, sonra edebiyata odaklandı bir roman düşkünü olarak.”
HABER
Çavdar hayatını kaybetti Milliyet 18 Ekim 2012 Tarih ve iktisat alanında önemli çalışmaları bulunan düşünce adamlarından Tevfik Çavdar 81 yaşında tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Türk solu; tarih ve iktisat alanında değerli çalışmaları bulunan, “Ali ve Fitnat” serisi ile işçi sınıfına artı değeri ve sömürüyü anlatan önemli düşünce adamlarından Tevfik Çavdar’ı kaybetti.
Sol Haber Portalı’nın düzenli yazarı, Türk solunun önemli isimlerinden Tevfik Çavdar’ın (81) pazartesi günü vefat etmesi, sol kesimde üzüntüye neden oldu. 1931 yılında İzmir’de doğan Çavdar, İstanbul İktisat Fakültesi’ni bitirdi. Çavdar’ın çalıştığı dönemde çok sayıda önemli ismi yetiştiren Devlet İstatistik Enstitüsü ve Devlet Planlama Teşkilatı’nda uzun yıllar görev yaptı.
ABD ve İngiltere’de mesleki araştırmalarda bulundu. Çavdar, Ortadoğu Amme İdaresi Sevk ve İdare Yüksek Okulu’nda, aynı kurumun Kamu Yönetimi uzmanlık programında, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi İşletme Bölümü mastır programında, ODTÜ Şehircilik Bölümü’nde değişik zamanlarda öğretim görevlisi olarak çalıştı. Edebiyata ilgiliydi.
1970’ten sonra Türkiye’nin yakın dönem siyasi ve iktisadi tarihi üzerine çalışmalar yaptı. Çavdar’ın aralarında “Küresel Kapitalizmin Girdabında Türkiye”, “Kapitalizmin Yaşattığı Cehennem”, “İttihat ve Terakki”, “Bir İnkılabın Günbatımı: 1908 - 2008”, ve “Türkiye’nin Demokrasi Tarihi”nin de bulunduğu 20 kitabı yayınlandı. Renkli kişiliğe sahip olan Çavdar, siyaset ve ekonomideki uzmanlığının yanında edebiyata da düşkündü.
Petrol - İş Sendikası’ndan Çavdar’ın ölümüyle ilgili yapılan duyuruda, şu ifadeler dikkati çekti: “Türkiye sendikal hareketine ve işçi sınıfı mücadelesine, yazdığı kitaplar, yaptığı araştırmalar ve verdiği eğitimlerle büyük katkılar yapan, 1980 öncesi ve sonrası dönemde Petrol-İş yayınlarının, raporlarının ve yıllarca işçilerin ve sendikaların başucu kitabı olan Petrol-İş Yıllıkları’nın yayınlanmasında büyük emeği olan, katıldığı eğitimler ve yazdığı “Ali ve Fitnat” serisi ile işçi sınıfına artı-değeri ve sömürüyü öğreten, iktisatçı, tarihçi, akademisyen Tevfik Çavdar’ı kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz.”
Çetin: Bilge bir kişiydi Eski Meclis Başkanı ve solun önemli siyasetçilerinden Hikmet Çetin, şu değerlendirmede bulundu: “Allah rahmet eylesin. Tevfik ile DPT’de uzun yıllar birlikte çalıştık. O sadece bir plancı, iktisatçı, araştırmacı değil aynı zamanda bilge bir kişiydi. Bir düşünürdü. Kendisini iyi yetiştirmişti.
Bu özelliklerinin yanısıra arkadaşlığı, dostluğu, insanlığı da unutulmazdı. Çok büyük bir üzüntü duydum vefatından... Kendisinden çok faydalandık. Siyasette, devlette görevde olduğumuz dönemlerde, önemli konularda kendisine danışırdık. Ben zaman zaman telefon açardım, görüşürdüm. Düşüncelerini alırdım.
O da her türlü katkıyı yapardı. Sola önemli hizmetleri oldu.” Çavdar’a son görev Çavdar için Kocatepe Camii’nde düzenlenen cenaze törenine Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, CHP milletvekilleri, Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar, Çavdar’ın eşi Özden Çavdar, kızları Işın ile Ebru Çavdar ve yakınları katıldı.
1970’den bu yana Türkiye’nin yakın dönem siyasi ve iktisadi tarihi üzerine çalışmalar yapmaktadır. Değişik gazete ve dergilerde yayımlanan makale ve incelemelerinin yanı sıra 20 kadar kitabı basılmıştır. İnternette yayınlanan Sol Gazetesinin sürekli yazarlarındandı. NK Yayınları ve Yazılama Yayınevinden kitapları çıktı. İmge Kitabevi tarafından yayınlanmış Türkiyenin Demokrasi Tarihi adlı kitabı bilinen eserlerindendir. 15 Ekim 2012 tarihinde Ankarada tedavi gördüğü İbni Sina Hastanesinde yaşamını yitirdi. Cebeci Asri Mezarlığında toprağa verildi.
ESERLERİ:
- Türkiye (1968)
- Osmanlıların Yarı Sömürge Oluşu
- Milli Mücadele Başlarken Sayılarla “Vaziyet ve Manzara-i Umumiye”
- İktisat Kılavuzu
- Milli Mücadelenin Ekonomik Kökenleri
- Özgürlük Kavgasında Yaşayan Geçmiş
- Yüz Yıllık Pahalılık
- Talat Paşa
- “Müntehib’i Sani’den Seçmeme
- İttihat Terakki
- Türkiye’de Liberalizm (1860-1990)
- Türkiye’nin Demokrasi Tarihi 1839-1950
- Türkiye’nin Demokrasi Tarihi 1950′den Günümüze
- Bilanço: Yüzyılın Sonunda Dünya ve Türkiye
- Örgüt ve Mücadele ile Tanışırken
- Türkiye Ekonomisinin Tarihi
- İz Bırakan Gazeteciler ve Babıali’den Geriye Ne Kaldı?
- Bir İnkılabın Günbatımı: 1908
– 2008 - Kapitalizmin Yaşattığı Cehennem
- Türkiye’nin Yüzyılına
Romanın Tanıklığı HAKKINDA YAZILANLAR
Gazeteci Gamze Erbil’in kaleme aldığı “Tevfik Çavdar’ın Kitabı” adlı çalışmada Tevfik Çavdar’ı kısaca anlatan ifadeler şöyleydi: “Tevfik Çavdar Türkiye’nin en üretken aydınlarından. Emekçi halka ve ülkesine karşı sorumluluk bilinciyle bir iktisatçı olarak üstlendiği görevlerin yanı sıra, sürekli yazan, konferanslar veren, panellere katılan birisi… Çok insan tanıdı, çok gözledi, dolaştı, muhabbet etti, okudu. Aslında bir kitaba sığmayacak kadar dolu dolu yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Anılarını, kaygılarını, hüzünlerini, beğenilerini gazeteci Gamze Erbil’e anlattı. Türkiye’nin birçok “ünlü”sünü Tevfik Çavdar’ca, kendi bakışından değerlendirdi. Siyasetten konuştu, sonra spora geçti, sonra edebiyata odaklandı bir roman düşkünü olarak.”
HABER
Çavdar hayatını kaybetti Milliyet 18 Ekim 2012 Tarih ve iktisat alanında önemli çalışmaları bulunan düşünce adamlarından Tevfik Çavdar 81 yaşında tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Türk solu; tarih ve iktisat alanında değerli çalışmaları bulunan, “Ali ve Fitnat” serisi ile işçi sınıfına artı değeri ve sömürüyü anlatan önemli düşünce adamlarından Tevfik Çavdar’ı kaybetti.
Sol Haber Portalı’nın düzenli yazarı, Türk solunun önemli isimlerinden Tevfik Çavdar’ın (81) pazartesi günü vefat etmesi, sol kesimde üzüntüye neden oldu. 1931 yılında İzmir’de doğan Çavdar, İstanbul İktisat Fakültesi’ni bitirdi. Çavdar’ın çalıştığı dönemde çok sayıda önemli ismi yetiştiren Devlet İstatistik Enstitüsü ve Devlet Planlama Teşkilatı’nda uzun yıllar görev yaptı.
ABD ve İngiltere’de mesleki araştırmalarda bulundu. Çavdar, Ortadoğu Amme İdaresi Sevk ve İdare Yüksek Okulu’nda, aynı kurumun Kamu Yönetimi uzmanlık programında, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi İşletme Bölümü mastır programında, ODTÜ Şehircilik Bölümü’nde değişik zamanlarda öğretim görevlisi olarak çalıştı. Edebiyata ilgiliydi.
1970’ten sonra Türkiye’nin yakın dönem siyasi ve iktisadi tarihi üzerine çalışmalar yaptı. Çavdar’ın aralarında “Küresel Kapitalizmin Girdabında Türkiye”, “Kapitalizmin Yaşattığı Cehennem”, “İttihat ve Terakki”, “Bir İnkılabın Günbatımı: 1908 - 2008”, ve “Türkiye’nin Demokrasi Tarihi”nin de bulunduğu 20 kitabı yayınlandı. Renkli kişiliğe sahip olan Çavdar, siyaset ve ekonomideki uzmanlığının yanında edebiyata da düşkündü.
Petrol - İş Sendikası’ndan Çavdar’ın ölümüyle ilgili yapılan duyuruda, şu ifadeler dikkati çekti: “Türkiye sendikal hareketine ve işçi sınıfı mücadelesine, yazdığı kitaplar, yaptığı araştırmalar ve verdiği eğitimlerle büyük katkılar yapan, 1980 öncesi ve sonrası dönemde Petrol-İş yayınlarının, raporlarının ve yıllarca işçilerin ve sendikaların başucu kitabı olan Petrol-İş Yıllıkları’nın yayınlanmasında büyük emeği olan, katıldığı eğitimler ve yazdığı “Ali ve Fitnat” serisi ile işçi sınıfına artı-değeri ve sömürüyü öğreten, iktisatçı, tarihçi, akademisyen Tevfik Çavdar’ı kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz.”
Çetin: Bilge bir kişiydi Eski Meclis Başkanı ve solun önemli siyasetçilerinden Hikmet Çetin, şu değerlendirmede bulundu: “Allah rahmet eylesin. Tevfik ile DPT’de uzun yıllar birlikte çalıştık. O sadece bir plancı, iktisatçı, araştırmacı değil aynı zamanda bilge bir kişiydi. Bir düşünürdü. Kendisini iyi yetiştirmişti.
Bu özelliklerinin yanısıra arkadaşlığı, dostluğu, insanlığı da unutulmazdı. Çok büyük bir üzüntü duydum vefatından... Kendisinden çok faydalandık. Siyasette, devlette görevde olduğumuz dönemlerde, önemli konularda kendisine danışırdık. Ben zaman zaman telefon açardım, görüşürdüm. Düşüncelerini alırdım.
O da her türlü katkıyı yapardı. Sola önemli hizmetleri oldu.” Çavdar’a son görev Çavdar için Kocatepe Camii’nde düzenlenen cenaze törenine Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, CHP milletvekilleri, Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar, Çavdar’ın eşi Özden Çavdar, kızları Işın ile Ebru Çavdar ve yakınları katıldı.
Mustafa Sabri Küçükaşçı
Mustafa Sabri Küçükaşçı, 1964 yılında Konya’da doğdu. Konya
İmam-Hatip Lisesi’nden 1985’te mezun olan Küçükaşçı, lisanstan itibaren bütün
kariyerini Marmara Üniversitesi'nde tamamladı.
Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi olan Küçükaşçı, iki buçuk yıldır İstanbul Türbeler Müzesi Müdürlüğü görevindeydi.
Hacıveyiszade Mustafa Sabri Hocaefendi'nin torunlarından olan Küçükaşçı, Arapça ve İngilizce biliyor.
KİTAPLARI:
* Abbasilerden Osmanlılara Mekke-Medine
Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi olan Küçükaşçı, iki buçuk yıldır İstanbul Türbeler Müzesi Müdürlüğü görevindeydi.
Hacıveyiszade Mustafa Sabri Hocaefendi'nin torunlarından olan Küçükaşçı, Arapça ve İngilizce biliyor.
KİTAPLARI:
* Abbasilerden Osmanlılara Mekke-Medine
24 Ocak 2018 Çarşamba
Reşat Nuri Güntekin
Reşat Nuri, 25 Kasım 1889 yılında İstanbulda doğmuştur. Emekli binbaşı Dr. Nuri Bey ile Kars valisi Yaver Paşanın kızı Lütfiye Hanımın oğludur. Çanakkalede Mekteb-i İptidaiyi bitirdikten sonra Çanakkale İdadisinde okudu. Daha sonrada İzmir Frerelerde devam eden lise öğrenimini, İstanbul Saint Joseph Lisesinde tamamladı. Sınavla girdiği, İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesini bitirdi.
Babasının memurluk yaşantısı sonucunda, Anadolunun pek çok yerini görme şansını yakaladı. İyi bir gözlemci olma yeteneği ile de gördüklerini ilerleyen yıllarda kaleme aldığı eserlerine yansıttı. Bursada Fransızca öğretmenliği yaptı. İstanbulda Türkçe ve Fransızca öğretmenliği ve çeşitli okullarda müdürlük yaptı. Kabataş Lisesinde felsefe derslerine girdi. Galatasaray Lisesinde Türkçe öğretmenliği, Erenköy Kız Lisesinde Edebiyat ve felsefe öğretmenliği yaptı.
1929 – 1931 yıllarında Dil
Heyetinde görev aldı. 1931 yılında müfettişlik yaptı. Çanakkaleden milletvekili
seçilerek 1939 – 1943 mecliste bulundu. Milletvekilliği sona erince Milli Eğitim
Baş Müfettişliği görevini yürüttü. 1947 Paris Kültür Ataşesi oldu. 1954de
emekliye ayrıldı. Akciğer kanserine yakalandı. Tedavi için gittiği Londrada 7
Aralık 1956da yaşamını yitirdi. Karacaahmet mezarlığına gömüldü.
Yazın Hayatı
1917 yılında Diken dergisinde yayımlanan “Eski Ahbap” adlı uzun öyküsüyle başlamıştır. Zaman gazetesinde tiyatro eleştirmenliği yapmıştır. Dersaadet gazetesinde Hayrettin Rüştü takma adı ve kendi adıyla pek çok öyküsü yayınlanmıştır. Asıl ününü Vakit gazetesinde yayımladığı “Çalıkuşu” adlı romanıyla kazanmıştır.
Reşat Nurinin
romanları sanat anlayışı bakımından ikiye ayrılır. 1. Duygusal romanlar 2.
Sosyal romanlar Çalıkuşu, Dudaktan Kalbe, Akşam Güneşi romanları duygusal
romanlarıdır. Yeşil Gece, Yaprak Dökümü, Miskinler Tekkesi gibi romanlarında da
sosyal olaylar ön plandadır. Kuşaklar arası anlaşmazlıklar, batılılaşmanın
yanlış yorumlanması, eğitimin önemi bu eserlerdeki başlıca temalardır. Dili
yapmacıksız ve sadedir. Konuşma diliyle yazdığı için eserleri geniş halk
kitleleri tarafından rahatlıkla okunmuştur. Bir başucu kitabı olma özelliğini
yakalamıştır.
Milli edebiyat akımı içerisinde
yer almıştır. Milli edebiyat akımının en önemli özelliği olan dilde yalınlık,
Arapça ve farsça kelimelerin Türkçe karşılığını kullanma, İstanbul Türkçesini
kullanma konusundaki görüşleri eserlerinde uyguladığı görülmektedir. Bugün bile
okunup anlaşılabilir olmasının nedeni de büyük ölçüde eserlerinde kullandığı
dildir. Yirminci yüzyılın en önemli romancılarındandır.
Eserleri
*Roman
*Roman
* Acımak,
* Gizli El,
* Çalıkuşu,
* Damga,
* Dudaktan Kalbe,
* Akşam Güneşi,
* Bir Kadın Düşmanı,
* Yeşil Gece,
* Yaprak Dökümü,
* Kızılcık Dalları,
* Gökyüzü,
* Eski Hastalık,
* Ateş Gecesi,
* Değirmen,
* Miskinler Tekkesi,
* Harabelerin Çiçeği,
* Sönmüş Yıldızlar,
* Kan Davası,
* Son Sığınak
* Kavak Yelleri,
* Gizli El,
* Çalıkuşu,
* Damga,
* Dudaktan Kalbe,
* Akşam Güneşi,
* Bir Kadın Düşmanı,
* Yeşil Gece,
* Yaprak Dökümü,
* Kızılcık Dalları,
* Gökyüzü,
* Eski Hastalık,
* Ateş Gecesi,
* Değirmen,
* Miskinler Tekkesi,
* Harabelerin Çiçeği,
* Sönmüş Yıldızlar,
* Kan Davası,
* Son Sığınak
* Kavak Yelleri,
Öykü
* Roçild Bey,
* Eski Ahbap,
* Sönmüş Yıldızlar,
* Tanrı Misafiri,
* Leyla ile Mecnun,
* Olağan İşler,
* Aşk Mektupları
* Roçild Bey,
* Eski Ahbap,
* Sönmüş Yıldızlar,
* Tanrı Misafiri,
* Leyla ile Mecnun,
* Olağan İşler,
* Aşk Mektupları
Oyun
* Hançer,
* Eski Rüya,
* Ümidin Güneşi,
* Gazeteci Düşmanı, Şemsiye Hırsızı, İhtiyar Serseri (üç oyun),
* Taş Parçası,
* Yeşil Gece,
* İstiklâl,
* Hülleci,
* Yaprak Dökümü,
* Eski Şarkı,
* Balıkesir Muhasebecisi,
* Tanrıdağı Ziyafeti,
* Bir Köy Öğretmeni,
* Çalıkuşu,
* Kavak Yelleri
* Gezi
* Anadolu Notları
* Hançer,
* Eski Rüya,
* Ümidin Güneşi,
* Gazeteci Düşmanı, Şemsiye Hırsızı, İhtiyar Serseri (üç oyun),
* Taş Parçası,
* Yeşil Gece,
* İstiklâl,
* Hülleci,
* Yaprak Dökümü,
* Eski Şarkı,
* Balıkesir Muhasebecisi,
* Tanrıdağı Ziyafeti,
* Bir Köy Öğretmeni,
* Çalıkuşu,
* Kavak Yelleri
* Gezi
* Anadolu Notları
23 Ocak 2018 Salı
Abdullah Yüce
04 Aralık 1920 yılında İstanbul Eyüp Sultan'da doğdu. Annesi Sultan Hanım, babası Hafız İsa Efendi'dir. Çocukluğu meşakkat ve fakirlik içinde Eyüp Sultan'da geçti.
Reşadiye 36. ve 37. ilkokullarında okudu. Tahsilini ortaokuldan terk etmek mecburiyetinde kaldı. 18 yaşında sanat hayatına başladı. 1942 yılında askere gitti 4 yıl askerlik yaptı. İlk mûsıkî çalışmalarını Ali Rıza Bey'le yaptı.
Bu yıllarda ilk şarkısı olan "Bu Ne Sevgi Ah, Bu Ne Istırab"ı besteledi. 1946 yılında Fındıklı Salı Pazarı'nda sahne hayatına atıldı. Daha sonra 1949 yılında ilk plak çalışmasını yaptı. 50'ye yakın taş plak doldurdu.
Sanat hayatı boyunca, Sadettin KAYNAK, Selahattin PINAR, Kemanî Hacı Maksut, Kadri ŞENÇALAR, İsmail ŞENÇALAR hocası udî Edip ERTEN ve Ali Rıza Bey gibi üstatlardan feyiz aldı. 3 arkadaş, "Kara Sevda" ve "Hicran Yarası" gibi çeşitli sinema film çalışmaları yaptı. Evli ve 2 çocuk babası olan Abdullah YÜCE 1995 yılının Aralık ayında vefat etti.
Abdullah Yüce, bütünüyle Kasımpaşa'daki gramofonlu bir halk meyhanesi dekorunda geçen bu Lütfi Akad filminin yanı sıra, Memduh Ün'ün Üç Arkadaş'ından, Metin Erksan'ın Hicran Yarası'ndan gelip geçti, 50'lerde ve 60'larda yalnız plak firmalarının ve tanınmış alaturka gazinoların değil, Yeşilçam'ın da aranan yıldızlarından oldu. 90'larda TV dizisi Süper Baba'da oynadığı Rasim Baba rolü, unutulmadığının ispatıydı. Fitili, 28 yaşındayken yaptığı beste ateşlemişti:
Bu ne sevgi ah, bu ne ızdırap
Zavallı kalbim ne kadar harap
Nasibim olsun bir yudum şarap
Sun da içeyim yârin elinden
Emekliliğinden sonra Yeniköy sırtlarındaki evinin etrafını, Zeki Müren'den Bülent Ersoy'a kadar herkesin yorumladığı bu şarkısının notalarıyla süslü bir demir parmaklıkla çevirdi. Diğer ünlü bestesi Ölürsem kabrime gelme, İbrahim Tatlıses ve Aynur başta olmak üzere pek çok sanatçı tarafından seslendirildi. Abdullah Yüce, sanat müziğinden arabeske dönen kavşağın önemli simalarından biridir. Ferdi Tayfur bütün Türkiye'ye, Ampul İbo, Beyoğlu Nevizade'ye ondan bir nefes taşımıştır. Bugün korsan kayıtları internette fırtınalar koparan Arap Şükrü, onun bıraktığı izlerin soluk bir karikatürüdür.
Reşadiye 36. ve 37. ilkokullarında okudu. Tahsilini ortaokuldan terk etmek mecburiyetinde kaldı. 18 yaşında sanat hayatına başladı. 1942 yılında askere gitti 4 yıl askerlik yaptı. İlk mûsıkî çalışmalarını Ali Rıza Bey'le yaptı.
Bu yıllarda ilk şarkısı olan "Bu Ne Sevgi Ah, Bu Ne Istırab"ı besteledi. 1946 yılında Fındıklı Salı Pazarı'nda sahne hayatına atıldı. Daha sonra 1949 yılında ilk plak çalışmasını yaptı. 50'ye yakın taş plak doldurdu.
Sanat hayatı boyunca, Sadettin KAYNAK, Selahattin PINAR, Kemanî Hacı Maksut, Kadri ŞENÇALAR, İsmail ŞENÇALAR hocası udî Edip ERTEN ve Ali Rıza Bey gibi üstatlardan feyiz aldı. 3 arkadaş, "Kara Sevda" ve "Hicran Yarası" gibi çeşitli sinema film çalışmaları yaptı. Evli ve 2 çocuk babası olan Abdullah YÜCE 1995 yılının Aralık ayında vefat etti.
Abdullah Yüce, bütünüyle Kasımpaşa'daki gramofonlu bir halk meyhanesi dekorunda geçen bu Lütfi Akad filminin yanı sıra, Memduh Ün'ün Üç Arkadaş'ından, Metin Erksan'ın Hicran Yarası'ndan gelip geçti, 50'lerde ve 60'larda yalnız plak firmalarının ve tanınmış alaturka gazinoların değil, Yeşilçam'ın da aranan yıldızlarından oldu. 90'larda TV dizisi Süper Baba'da oynadığı Rasim Baba rolü, unutulmadığının ispatıydı. Fitili, 28 yaşındayken yaptığı beste ateşlemişti:
Bu ne sevgi ah, bu ne ızdırap
Zavallı kalbim ne kadar harap
Nasibim olsun bir yudum şarap
Sun da içeyim yârin elinden
Emekliliğinden sonra Yeniköy sırtlarındaki evinin etrafını, Zeki Müren'den Bülent Ersoy'a kadar herkesin yorumladığı bu şarkısının notalarıyla süslü bir demir parmaklıkla çevirdi. Diğer ünlü bestesi Ölürsem kabrime gelme, İbrahim Tatlıses ve Aynur başta olmak üzere pek çok sanatçı tarafından seslendirildi. Abdullah Yüce, sanat müziğinden arabeske dönen kavşağın önemli simalarından biridir. Ferdi Tayfur bütün Türkiye'ye, Ampul İbo, Beyoğlu Nevizade'ye ondan bir nefes taşımıştır. Bugün korsan kayıtları internette fırtınalar koparan Arap Şükrü, onun bıraktığı izlerin soluk bir karikatürüdür.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)