Gazeteci/Yazar Ankara'da doğdu. Ankara Üniv. İletişim Fak.
Gazetecilik Bölümü’nü bitirdi. A.Ü. Siyasal Bilgiler Fak. Kamu Yönetimi ve
Siyaset Bilimi dalında yüksek lisans derecesini aldı.
1996-2000 NTV ve CNBC-e'de program koordinatörü/yapımcı/program
sorumlusu olarak çalıştı.
Yapımcısı olduğu INFO adlı program büyük müzik firmalarının
Türkiye temsilcilikleri tarafından "En İyi Müzik Programı" seçildi. Aynı
yıllarda NTVMSNBC haber sitesine yazılar yazdı.
2001'de New York’a yerleşti. Aynı yıl Cumhuriyet gazetesine New
York yazıları yazmaya başladı. Aynı zamanda Roll, Aktüel, Tempo vb. dergiler
için müzik yazıları yazdı.
2003- İlk kitabı New York’u Yaşamak, Remzi Kitabevi tarafından
yayımlandı. Deneme tarzındaki kitap, dünyanın en büyük metropollerinden New
York’un kültürel ve sosyal yaşamına ışık tutmaktadır.
2004-30 Saniyede Bush (Amerika’da Medya ve Siyaset) adlı
çalısması yayımlandı.
2005- İlk romanı Utanmış Sessizlik yayımlandı.
2011- Prof. İdris Küçükömer'in tezlerinin eleştirisi olarak
yazdığı İkinci Cumhuriyetçiliğin Temelleri adlı kitabı çıktı.
2005-2013 arasında Cumhuriyet’te müzik ve Cumhuriyet Pazar'da
"Dünyalı Yazılar" adlı köşesinde siyaset yazıları yazdı.
KİTAPLARI:
* Veganizm Ahlaki, Siyaseti ve Mücadele
11 Şubat 2018 Pazar
9 Şubat 2018 Cuma
Ali Hikmet Eren
Çankırı'da doğdu. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt
Teknolojisi Bölümü'nü bitirdi. Bir süre Tarım Bakanlığı'nda gıda kontrolörü
olarak çalıştı ve istifa etti.
Arkadaşlarıyla birlikte İzlek dergisini çıkardı. İlk şiiri bu dergide yayımlandı.
1998 yılında ise Kül dergisini çıkardı. Çeşitli dergilerde deneme, inceleme ve eleştirileri de yayınlanan Ali Hikmet Eren'in okurla buuşmuş bir şiir kitabı daha var:
Yapıtları :
Arkadaşlarıyla birlikte İzlek dergisini çıkardı. İlk şiiri bu dergide yayımlandı.
1998 yılında ise Kül dergisini çıkardı. Çeşitli dergilerde deneme, inceleme ve eleştirileri de yayınlanan Ali Hikmet Eren'in okurla buuşmuş bir şiir kitabı daha var:
Yapıtları :
- Turayazı
- Yağmura İçerden Bakmak
- Şeytan Uçurtması
- Behçet Necatigil Şiir Ödülü
Ziya Sakir
Ziya Şakir Soku, ( d. 1883, İstanbul - ö. 22 Aralık 1959), son dönem Osmanlı gazete, roman ve senaryo yazarıdır.
Soku soyadını Soyadı Kanunu devriminden sonra almıştır. Ziya Şakir'in babası Sivas ili Divriği ilçesine bağlı Bahtiyar köyünden, annesi ise Konyalı Hayriye hanımdır. İstanbul Ayasofya yakınlarında bir evde dünyaya gelmiştir. Babasını I. Dünya Savaşında kaybetti.
İlk eseri Köylü Kızı'nı 16 yaşına girdiği 1899 yılında yayınlandı. Genç yaşta yayınladığı eserinin ardından yazılarına mahlas kullanarak devam etti. Yahya Kemal Beyatlı ve Mithat Cemal Kuntay yakın arkadaşlarıydı. Gazete başyazarlığı yaptığı yıllarda hukuk okumaya devam etti. Ayrıca Hanımlara Mahsus Gazete'de ve Çocuklara Mahsus Gazete'de başyazarlık yapmıştır.
Eğitim, savaş ve sürgün gibi nedenlerden dolayı Balkanlar, Halep ve Mısır'da bulundu. Bir ara tarihe olan ilgili nedeniyle Cemiyet-i İnkılabiye derneğine üye oldu. II. Meşrutiyet'in ilanından sonra vatani piyesler yazdı. 1910 yılında Suphi Nuri İleri ile birlikte Genç Türk Gazetesi'ni çıkartmaya başladı. Gazete 11'nci sayısında kapatıldı. Mehmed Talat Paşa tarafından Mısır'a, ardından Kastamonu ve Sinop'a sürgüne gönderildi.
Yeni harfler ile yazdığı yazılardan oluşan Meçhul Asker tefrikası kalıcı olmuştur. Ziya Şakir yaşamı boyunca yaklaşık olarak 300 civarında eser oluşturmuştur.
Eserleri:
Soku soyadını Soyadı Kanunu devriminden sonra almıştır. Ziya Şakir'in babası Sivas ili Divriği ilçesine bağlı Bahtiyar köyünden, annesi ise Konyalı Hayriye hanımdır. İstanbul Ayasofya yakınlarında bir evde dünyaya gelmiştir. Babasını I. Dünya Savaşında kaybetti.
İlk eseri Köylü Kızı'nı 16 yaşına girdiği 1899 yılında yayınlandı. Genç yaşta yayınladığı eserinin ardından yazılarına mahlas kullanarak devam etti. Yahya Kemal Beyatlı ve Mithat Cemal Kuntay yakın arkadaşlarıydı. Gazete başyazarlığı yaptığı yıllarda hukuk okumaya devam etti. Ayrıca Hanımlara Mahsus Gazete'de ve Çocuklara Mahsus Gazete'de başyazarlık yapmıştır.
Eğitim, savaş ve sürgün gibi nedenlerden dolayı Balkanlar, Halep ve Mısır'da bulundu. Bir ara tarihe olan ilgili nedeniyle Cemiyet-i İnkılabiye derneğine üye oldu. II. Meşrutiyet'in ilanından sonra vatani piyesler yazdı. 1910 yılında Suphi Nuri İleri ile birlikte Genç Türk Gazetesi'ni çıkartmaya başladı. Gazete 11'nci sayısında kapatıldı. Mehmed Talat Paşa tarafından Mısır'a, ardından Kastamonu ve Sinop'a sürgüne gönderildi.
Yeni harfler ile yazdığı yazılardan oluşan Meçhul Asker tefrikası kalıcı olmuştur. Ziya Şakir yaşamı boyunca yaklaşık olarak 300 civarında eser oluşturmuştur.
Eserleri:
- Kerbela'nın İntikamı: Türk Kahramanı Ebû Müslim, İst: Maarif, 1933
- Mezhebler Tarihi: Şiilik, Sünnilik, Alevilik, Kızılbaşlık Ne Demektir ve Nasıl Çıktı?, 1938
- Yakın Tarihin Üç Büyük Adamı: Talât, Enver, Cemal Paşalar, 1943
- Hazreti Muhammed: Hususi, İçtimai ve İlmî Hayatı, 1943
- Battal Gazi, 1943
- Çırağan Sarayı'nda Yirmi Sekiz Yıl: Beşinci Murad'ın Hayatı, 1943
- Hazreti Mevlânâ, 1943
- İkinci Sultan Hamid: Şahsiyeti ve Hususiyetleri, 1943
- Selçuk Sarayında Ömer Hayyam'ın Hayatı ve Maceraları, 1943
- Bektaşi Nefes ve Mersiyeleri, 1943; Sultan Hamid ve Mikado, 1943
- Sultan Hamid'in Son Günleri, 1943
- Yarım Asır Evvel Bizi idare Edenler, 1943
- Timurlenk ve Üç Boz Atlı, 1943
- 1914, Cihan Harbi'ne Nasıl Girdik?, 1944
- Osmanlı Saraylarında Cinci Hoca, 1944
- Davûd Bat Şeva, 1944
- Osmanlı İmparatorluğunda Muktul Vezirler, 1944
- Yusuf ile Züleyha, 1944; Sultan Hamid'in Gizli Siyaseti, 1945
- Nuri Demirağ Kimdir?, 1947
- Hazreti Ali ve Öğütleri, 1950
- Osmanlı İmparatorluğunun İlk Türk Şeyhülislamı Molla Fenâri,1951
- Celâl Bayar: Hayatı ve Eserleri, 1952
- Büyük Türk Kahramanı Seyid Battal Gazi'nin Efsanevi Maceraları, 1953
- Fatih Sultan Mehmed, 1953
- Tanzimat Devrinden Sonra Osmanlı Nizam Ordusu Tarihi, 1957
- Mahmud Şevket Paşa; Hazreti Hatice, 1958
- Hazreti Fâtıma, 1958; Hazreti Hamza, 1958
- Haliç ve Eyüp Sultan, 1959.
- Battal Gazi, Hayatı ve Maceraları
- Çırağan Sarayı'nda 28 Yıl, Beşinci Murad Paşalar
Tahsin Yücel
1933’te Elbistan’da doğdu. Galatasaray Lisesi’ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi (1960). Öğrencilik yıllarında Varlık Yayınları’nın çeviri işlerini ve Varlık dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yürüttü.
Öykü derlemeleri, romanları, bilimsel araştırmaları ve kuramsal yazılarının yanı sıra, Balzac, Flaubert, Daudet, H. de Montherlant, Gide, Simenon, A. France, Colette, Jean Giraudoux, Proust, Sartre, Malraux, Saint-Exupéry ve Duras gibi önemli Fransız yazarların yapıtlarını çeviren Yücel, 1984 yılında Azra Erhat Çeviri Üstün Hizmet Ödülü’nü, 1997’de Fransız hükümetince verilen Palmes Académiques Nişanı Commandeur derecesini aldı.
Öykü derlemeleri, romanları, bilimsel araştırmaları ve kuramsal yazılarının yanı sıra, Balzac, Flaubert, Daudet, H. de Montherlant, Gide, Simenon, A. France, Colette, Jean Giraudoux, Proust, Sartre, Malraux, Saint-Exupéry ve Duras gibi önemli Fransız yazarların yapıtlarını çeviren Yücel, 1984 yılında Azra Erhat Çeviri Üstün Hizmet Ödülü’nü, 1997’de Fransız hükümetince verilen Palmes Académiques Nişanı Commandeur derecesini aldı.
Halid Ziya Uşaklıgil
Edebiyatımızın en önemli yazarlarından Halit Ziya Uşaklıgil, 1866 yılında
İstanbul’da doğmuştu. Bir süre Fatih Askeri Rüştiyesi’nde okudu. 1896 yılında
döndüğü İstanbul’da -dönemin etkin edebiyat hareketi olan- Servet-i Fünun
topluluğuna katıldı. Meşrutiyet’in ilanından sonra bir süre Darülfünün’da Batı
edebiyatı dersleri veren Uşaklıgil, hükümet tarafından yurtdışı hizmetlere
gönderildi. Halit Ziya, 1945 yılında yine İstanbul’da
öldü.
Çoğu edebiyat incelemecisi tarafından
Türk romanının - gerçek anlamda- miladı kabul edilir Halit Ziya. Onun başyapıtı
“Aşk-ı Memnu” ise bugün bile roman tekniği açısından aşılmış değildir. Halit
Ziya, 150’den fazla hikaye ile altı romana imza atmış, tiyatro, şiir, hatıra,
makale ve çevirileriyle arkasında altmış kadar kitap
bırakmıştır.
Başlıca
eserleri:
- Mai ve Siyah,
- Aşka Dair,
- Bir Ölünün Defteri,
- Aşk-ı Memnu,
- Ferdi ve Şürekası ve
- Hepsinden Acı.
Refik Halid Karay
1888'de İstanbul'da doğan Refik Halit, Bank-i Osmani
serveznedarlarından, "bâlâ" rütbesine sahip Mehmed Halid Bey'in oğludur.
Vezneciler'de Şemsu'l-Maarif ve Göztepe'de Taş Mektep'te okuyan ve ayrıca özel
dersler de alan Refik Halid, Mekteb-i Sultani'yi terkettiği gibi, Mekteb-i
Hukuk'u da yarıda bırakıp Maliye Merkez Kalemi'ne katip olarak girdi.
1908'de katipliği bırakarak, Servet-i Fünun'da ve Tercüman-ı
Hakikat'te çalışmaya başladı, bu arada kendisine ait Son Havadis adıyla bir
gazete çıkardı ancak bunu on beş sayı sürdürebildi. Fecr-i Ati Topluluğu'na
katıldı, Servet-i Fünun'a yazılar verdi. Kalem adındaki mizah dergisinde de
"Kirpi" müstear ismiyle siyasi mizah yazıları yazdı. Sada-yı Millet'te, bilahare
Cem'de Kirpi müstear ismiyle yazılar yazdı.
Gazeteci Ahmet Samim'in 9 Haziran 1910'da İttihatçılarca katledilmesi üzerine İştirak adlı gazetenin 13 Haziran 1910 tarihli nüshasının buna ilişkin yazılara ayrılmasını sağladı ve bu yüzden İttihat ve Terakkicilerce mimlendi.
Gazeteci Ahmet Samim'in 9 Haziran 1910'da İttihatçılarca katledilmesi üzerine İştirak adlı gazetenin 13 Haziran 1910 tarihli nüshasının buna ilişkin yazılara ayrılmasını sağladı ve bu yüzden İttihat ve Terakkicilerce mimlendi.
"Kirpi" müstear ismiyle yazdığı,
İttihat ve Terakki Fırkası'nı yerden yere vuran yazılarını "Kirpinin Dedikleri"
adıyla bir kitapta topladı ve bu arada Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın elindeki
Beyoğlu Belediyesi'nde yedi ay süreyle Başkatip olarak çalıştı, Mahmud Şevket
Paşa'nın katlinden hemen sonra da, yargılanmaksızın Sinop'a sürüldü (1913),
bilahare Çorum, Ankara ve Bilecik'e gönderildi.
Bilecik'teyken ongünlük bir
izinle İstanbul'a geldiğinde Ziya Gökalp'in yardımlarıyla geri dönmedi yani
sürgünlüğü son buldu (1918).
Robert Kolej'de bir yıl kadar Türkçe öğretmenliği yaptı, bu arada Vakit, Tasvir-i Efkar ve Zaman gazetelerinde makaleler yayınlayan Refik Halid, Damat Ferit Paşa'nın dostluğu sayesinde, mütarekeden hemen sonra Hürriyet ve İtilaf Fırkası'na katıldı, Posta ve Telgraf Umum Müdürü olarak görevlendirildi (1919).
Robert Kolej'de bir yıl kadar Türkçe öğretmenliği yaptı, bu arada Vakit, Tasvir-i Efkar ve Zaman gazetelerinde makaleler yayınlayan Refik Halid, Damat Ferit Paşa'nın dostluğu sayesinde, mütarekeden hemen sonra Hürriyet ve İtilaf Fırkası'na katıldı, Posta ve Telgraf Umum Müdürü olarak görevlendirildi (1919).
İzmir'in işgalinden sonra Anadolu
Hareketiyle İstanbul Hükumeti arasında yaşanan telgraf krizinde İstanbul
Hükumetini tuttuğu için, İstanbul'un işgalcilerden kurtarılışının ardından
09.11.1922 tarihinde Beyrut'a kaçtı.
Yüzellilikler listesine alınması ve ihracı
konusunda baskı yapılması üzerine Suriye'nin vatandaşlığını kabul etmek zorunda
kalan Refik Halid, Halep'te yayımlanan Doğruyol ve Vahdet gazetelerini yönetti,
bir ara kendi adına çıkardığı gazeteyi de tepkiler yüzünden kapatmak zorunda
kaldı.
Af Kanunuyla, 1938'de yurda dönüp, yazmaya ve geçimini bu yoldan sağlamaya devam eden Refik Halid, 18.7.1965 tarihinde İstanbul'da öldü. ESERLERİ
Romanları:
Af Kanunuyla, 1938'de yurda dönüp, yazmaya ve geçimini bu yoldan sağlamaya devam eden Refik Halid, 18.7.1965 tarihinde İstanbul'da öldü. ESERLERİ
Romanları:
- İstanbul’un İçyüzü,
- Yezidin Kızı,
- Çete,
- Sürgün,
- Anahtar,
- Bu Bizim Hayatımız,
- Nilgün 1-2-3,
- Yeraltında Dünya Var,
- Dişi Örümcek,
- Bugünün Saraylısı,
- İkibin Yılın Sevgilisi,
- İki Cisimli kadın,
- Kadınlar Tekkesi,
- Karlı Dağdaki Ateş,
- Dört Yapraklı Yonca,
- Sonuncu Kadeh.
Hikaye Kitapları:
- Memleket Hikâyeleri,
- Gurbet Hikâyeleri.
Kirpinin Dedikleri, - Ago Paşa’nın Hatıraları,
- Ay Peşinde,
- Sakın Aldanma İnanma Kanma,
- Tanıdıklarım,
- Guguklu Saat,
- Bir Avuç Saçma,
- Bir İçim Su,
- İlk Adım,
- Üç Nesil Üç Hayat,
- Minelbab İlelmihrab
7 Şubat 2018 Çarşamba
Tahsin Yücel
1933’te Elbistan’da doğdu. Galatasaray Lisesi’ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi (1960).
Öğrencilik yıllarında Varlık Yayınları’nın çeviri işlerini ve Varlık dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yürüttü.
Öykü derlemeleri, romanları, bilimsel araştırmaları ve kuramsal yazılarının yanı sıra, Balzac, Flaubert, Daudet, H. de Montherlant, Gide, Simenon, A. France, Colette, Jean Giraudoux, Proust, Sartre, Malraux, Saint-Exupéry ve Duras gibi önemli Fransız yazarların yapıtlarını çeviren Yücel, 1984 yılında Azra Erhat Çeviri Üstün Hizmet Ödülü’nü, 1997’de Fransız hükümetince verilen Palmes Académiques Nişanı Commandeur derecesini aldı.
Öğrencilik yıllarında Varlık Yayınları’nın çeviri işlerini ve Varlık dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yürüttü.
Öykü derlemeleri, romanları, bilimsel araştırmaları ve kuramsal yazılarının yanı sıra, Balzac, Flaubert, Daudet, H. de Montherlant, Gide, Simenon, A. France, Colette, Jean Giraudoux, Proust, Sartre, Malraux, Saint-Exupéry ve Duras gibi önemli Fransız yazarların yapıtlarını çeviren Yücel, 1984 yılında Azra Erhat Çeviri Üstün Hizmet Ödülü’nü, 1997’de Fransız hükümetince verilen Palmes Académiques Nişanı Commandeur derecesini aldı.
4 Şubat 2018 Pazar
Abuzer Uğurlu
ABD Merkezi Haber Alma Örgütü'ne (CIA) göre bir zamanlar Türk mafyasının "en büyük babası" olan Uğurlu'nun adı 12 Eylül 1980 öncesinde birçok silah, sigara ve uyuşturucu kaçakçılığı olaylarında duyuldu. Gazeteci - Yazar Uğur Mumcu 'nun kitaplarında da adı sıkça geçen Uğurlu'nun Bulgaristan gizli servisine de çalıştığı öne sürüldü.
1970'li yıllarda sağ ve sol örgütlerin tümüne silah sattığı ileri sürülen Uğurlu, 12 Eylül sonrasında başlatılan babalar operasyonunda kaçmayı başaran tek baba olarak anıldı. Gıyabında açılan silah kaçakçılığı davasından beraat etti. Dönemin Gümrük Bakanı Tuncay Mataracı'ya rüşvet vermekten Yüce Divan'da yargılandı ve iki yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Bu davada, emekli jandarma astsubay Harun Gürel'in, İpsala Gümrük Müdürlüğü'ne atanması için Mataracı'ya 10 milyon lira rüşvet vermekle suçlandı. Aynı yıllarda yargılandığı gümrük kaçakçılığı davasından da 15 yıl hapis cezasına mahkum olan Uğurlu, 7.5 yıl hapis yattı.
Ağca bağlantısı
Cezaevinde olduğu sırada Papa suikastı olayında Mehmet Ali Ağca'ya yardım ettiği gerekçesiyle İtalyan yargıçlar tarafından ifadesine başvuruldu. İtalyan savcılara verdiği ifadelerde suçlamayı reddeden Uğurlu, 30 Aralık 1988'de Tekirdağ Cezaevi'nden tahliye oldu. Uğurlu, hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarılana kadar çocukları ve torunlarıyla nakliyecilik işi yapıyordu.
İstanbul'da yedi kilogram kokainle yakalanmasının ardından delil yetersizliği nedeniyle serbest bırakılan ancak daha sonra hakkında çıkarılan tutuklama kararıyla kayıplara karışan Uğurlu, 20 Ekim 1999'da 4 yıllık firardan sonra kızının evinde yakalandı.
1970'li yıllarda sağ ve sol örgütlerin tümüne silah sattığı ileri sürülen Uğurlu, 12 Eylül sonrasında başlatılan babalar operasyonunda kaçmayı başaran tek baba olarak anıldı. Gıyabında açılan silah kaçakçılığı davasından beraat etti. Dönemin Gümrük Bakanı Tuncay Mataracı'ya rüşvet vermekten Yüce Divan'da yargılandı ve iki yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Bu davada, emekli jandarma astsubay Harun Gürel'in, İpsala Gümrük Müdürlüğü'ne atanması için Mataracı'ya 10 milyon lira rüşvet vermekle suçlandı. Aynı yıllarda yargılandığı gümrük kaçakçılığı davasından da 15 yıl hapis cezasına mahkum olan Uğurlu, 7.5 yıl hapis yattı.
Ağca bağlantısı
Cezaevinde olduğu sırada Papa suikastı olayında Mehmet Ali Ağca'ya yardım ettiği gerekçesiyle İtalyan yargıçlar tarafından ifadesine başvuruldu. İtalyan savcılara verdiği ifadelerde suçlamayı reddeden Uğurlu, 30 Aralık 1988'de Tekirdağ Cezaevi'nden tahliye oldu. Uğurlu, hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarılana kadar çocukları ve torunlarıyla nakliyecilik işi yapıyordu.
İstanbul'da yedi kilogram kokainle yakalanmasının ardından delil yetersizliği nedeniyle serbest bırakılan ancak daha sonra hakkında çıkarılan tutuklama kararıyla kayıplara karışan Uğurlu, 20 Ekim 1999'da 4 yıllık firardan sonra kızının evinde yakalandı.
Alparslan Türkeş
Milletimizin yetiştirdiği son Başbuğ’un hayat hikayesinin başlangıcında da göç var.
Yıl 1860 Orta Anadolu'da, Kayseri'nin, Pınarbaşı ilçesi'nin Yukarı Köşkerli Köyünde meskun Avşar Obalarından Koyunoğlu ailesi bir toprak meselesi yüzünden kavgaya girişince Sultan Abdülaziz'in fermanıyla Kıbrıs’a sürgün edilir.
Yıl 1917 ve Kasım’ın 25'i, öğle vakti.. yer, Lefkoşe. Haydarpaşa Mahallesi Kirlizade sokağı 13 numaralı mütevazi evde, Kıbrıs’a yerleşen Koyunoğlu soyuna mensup Tuzlalı Ahmet Hamdi Bey ve esi Fatma Zehra Hanimin Ali Arslan adini verdikleri oğulları dünyaya gelir.
Yıl 1921 ve 4 yıl 4 ay 4 günlük Ali Arslan, annesi tarafından yıkanır, yeni elbiseler giydirilir ve devrin âdetince fesi mücevherler ile süslenerek Sarayönü ilkokul'una (Sıbyan Mektebi) gönderilir. Sarıklı ve mübarek bir Osmanlı Uleması olan Hoca Efendi'nin dizi dibine çöken Ali Arslan'ın ağzından çıkan ilk söz bir euzü besmeledir. Ey Rahman ve Rahim olan Allah’ım, annem beni yetiştirdi bu mektebe yolladı, okuyup yetişip, milletime hizmet etmek istiyorum dermişçesine bir besmeledir, Ali Arslan'ın ağzından dökülen..
Birbirinin ardısıra gelen ilkokul ve Rüştiye yılları ve her biri birbirinden daha değerli Hüsnü Bey, Selahattin Bey, Mehmet Asim Bey, Ragıp Tüzün Bey, Turgut Bey, Osman Zeki Bey ve Faiz Kaymak gibi Türklük ve Türkçülük şuuruyla bilenmiş birer hançer olan hocalarından feyz alır. Onlar Ona müfredatın yanısıra Kıbrıs Türklerinin yalnız olmadığını Devlet-i âli Osman bakiyesi hür ve müstakil Türkiye'nin yanısıra yeryüzünde kendileri gibi bahtsız esaret altında milyonlarca Türk olduğunu da öğretirler. Dahası Osman Zeki Bey Ali Arslan'ın adini adeta senin adin "Alparslan olsun" ve Sultan Alpaslan'a denk bir yiğit Türk ol, diyerek değiştirir.
Küçük Alparslan’ın doğup, yetiştiği o yıllarda, Piyale Pasa yadigârı Kıbrıs, sevgili Yeşilada'mızın tamamı İngiliz işgali altındadır ve Türk'ün istiklâlini kaybetmesinin ne demek olduğu Onun ruhunun derinliklerine şuurunun uyanmağa başladığı günden, çocukluk yıllarının başlangıcından başlayarak siner. O her gece Türkiye'ye gidip asker olmayı ve gelip ata-baba ocağını kurtarmanın düşüyle uyur, uyanır.
Yıl 1933 ve Alparslan’ın artik işgal altında, esaret altında yasamaya dayanacak gücü kalmamıştır. Babası Ahmet Hamdi Bey'i ve Annesi Fatma Zehra Hanım’ı ikna eder, aile mallarını satıp savar yanlarında oğulları Alparslan ve kızları Dervişe olduğu halde, ak toprakların, hür toprakların, Türk'ün Türk olduğundan utanmadığı, boynunun eğik olmadığı toprakların, anavatanın, Türkiye'nin yoluna düşerler; Viyana vapuru ve.. ver elini İstanbul...
Ailesi İstanbul’a yerleşince Alparslan’ın ilk isi Kuleli Askeri Lisesi'ne kayıt olmak olur. Artık O yüreğinin Onu çağırdığı yerde ve düşlerinin peşindedir. O düşlerini düşleyen başkaları da vardır İstanbul’da... Derlenip toparlanmışlar, Türklük, Türkçülük ülküsünün O bir daha hiç inmeyecek olan bayrağını açmışlardır. O Yüce Dilek, O aziz Ülkü, O muhteşem düşler, özellikle, bir Ülkü devi olan Atsız Hoca’nın can evinde, ocağında pişer ve sohbetlerle, şiirlerle, dergilerle, romanlarla mektuplarla Türk aydınlarının gönlüne cemre cemre düşmekte ve yayılmaktadır. Onlarla tanışır, buluşur, Alparslan Türkeş.
Yıl 1936 Kuleli Askeri Lisesi'ni pekiyi derece ile asteğmen olarak bitirince Ankara ve Harp Akademisi yılları baslar. 1938'de Harbiye'den mezun olur, artik O Türk Ordusu'nun genç bir teğmenidir ve Türk Milleti'nin emrindedir.
Yıl 1940 Isparta'da gönlünü Muzaffer Ana'ya kaptırır ve evlenirler. Ayzit, Umay, Selcen, Sevenbige (Çağrı) ve Yıldırım Tuğrul adli çocuklarla çiçeklenir bu evlilik ve bozkurtların Muzaffer Ana’sının 1974 yılında elim kaybından sonra 1976 yılında, Sevâl Hanım’la yaptığı ikinci evliliğinde de Tanrı Onu Ayyüce ve Ahmet Kutalmış adli iki evlât daha vererek sevindirecektir.
Yıl 1944 3 Mayıs.. Ankara'da eski tabirle bir nümayiş yani gösteri veya yürüyüş vardır. Türk'ün, Türklüğün ölmediğini, ölmeyeceğini ve yükselen Türkçülük bayrağının bir daha hiçbir şekilde inmeyeceğini gösteriyorlar. Hem dosta hem düşmana... hem devlet hizmetindeki gafillere hem de yurda sızmaya çalışan hainlere, Asya bozkırlarında yaratılan bozkurt soyluların bozkurt torunlarının, bir kaç çakalın günü birlik menfaatleri için göz yumdukları kızıl yılanın farkında ve onun başını ezme azminde olduklarını gösterirler.
Şâirin öz yurdunda garipsin, özyurdunda parya dediğince tutuklanır Türkçüler... Devrin dalkavuk iktidarının uyduruk nedenlerle açtığı Türkçülük-Turancılık Davası baslar. Türkçüler tabutluklara atılırlar, işkencelere uğrarlar. Türkiye'de Türk Milliyetçisi olmanın bedelidir bu... Genç Üsteğmen Alparslan Türkeş’te bunlar arasındadır. 20 Ekim 1944'te kendisini "vatan hainliği" suçlamasıyla sorgulayan mesnetsiz Savcıya "Diğer sanıklar gibi bana da vatan hainliği isnat edilmiştir. Bunu şiddetle redderim. Ben yeryüzünde her şeyden çok milletimi ve vatanimi severim." diye haykırır. Ancak mahkeme tarafından, 9 ay 10 gün hapis cezasına çarptırılır ve bir yıldır hücre hapsi yattığı için tahliye edilir. Kendisine verilen cezada daha sonra Askeri Yargıtay tarafından bozulur ve 2. numaralı mahkemede beraat eder. Bu onun Türk Milliyetçisi olduğu için zindanlara ilk atilisidir ve son olmayacaktır. Ülkücü olmak çileye talip olmaktır, nimete, ikbale değil. O da Türklük Ülküsü için zaman zaman şiddeti artan çileyi bir ömür boyu bir an bile tereddüt etmeksizin ve yakınmaksızın, çekmiş ve çile çekmeyi şeref bilmiştir.
Yıl 1947 Alparslan Türkeş ve 15 diğer Türk subayı, A.B.D. Kara Harp Akademisi ve Piyade Okulunda iki yıllık bir süre eğitim görürler. Bu arada ülkemizden Kars ve Ardahan civarıyla Boğazlardan üs talep eden Sovyetler Birliği’nin Komünizm maskesi ardına saklanmış, o eski ve değişmez "Moskofluğu" ayan beyan ortaya çıkar. Bu atmosferde yurda dönen Alparslan Türkeş Gelibolu ve Çankırı’daki görevlerinden sonra 1951 yılında Kurmaylık sınavını kazanır ve 1955 yılında Harp Akademisi'nden Kurmay Binbaşı olarak mezun olur.
Yıl 1955 dış görev için açılan sınavı kazanarak A.B.D. Pentagon'da NATO Türk Temsil Heyeti üyeliğine atanır. Bu arada ... Üniversitesinde Uluslararası Ekonomi eğitimi görür. 1957 yılında Türkiye'ye döner.
1959 yılında Almanya'ya Atom ve Nükleer Okulu'na gönderilir ve bu okulu basarıyla bitirir. O artik bir Kurmay Albaydır.
Yıl 1960, tarih 27 Mayıs öteden beri örgütlenen ve memlekette kardeş kavgasını önleyerek bazı reformlar yapmayı hedefleyen Milli Birlik Komitesi'nin ülke yönetimine el koyduğunu açıklayan bildiriyi radyodan okuyan kişi ve "ihtilâl'in kudretli Albayı”dır. Kurmay Albay Alparslan Türkeş ihtilâl hükümetinde Başbakanlık Müsteşarlığı görevini üstlenir. Bu vazifesi esnasında Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet istatistik Enstitüsü ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü gibi kurum ve kuruluşları kurar.
Ancak Milli Birlik Komitesi arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle, 13Kasim 1960'ta Kurmay Albay Alparslan Türkeş ve "ondörtler" olarak bilinen arkadaşları Komite'nin diğer üyelerince emekliye sevk edilerek tasfiye edilirler ve zorla evlerinden alınıp yurtdışında görevlendirilmek suretiyle sürgün edilirler. O da 19 Kasım’da Türkiye'nin Hindistan Büyükelçiliği müşaviri sıfatıyla sürgüne gönderilir.
1961-62 1963 yılına kadar 2,5 yıl, yönetimi elinde bulunduranlarca Alparslan Türkeş’in Türkiye'ye dönmesine müsaade edilmez.
Yıl 1963 tarih 23 Mart Alparslan Türkeş sürgünden yurda döner.
Dava arkadaşlarıyla birlikte kadro oluşturup partileşmek amacıyla "Huzur ve Yükseliş Derneği" adli bir dernek kurar.
Kısa bir süre sonra Talat Aydemir'in giriştiği darbe teşebbüsüne karıştığı iddiası ile tutuklanır ve Mamak Askeri Cezaevinde dört ay hücre hapsinde yatar, yargılanır ve beraat eder.
Tarih 31 Mart 1965 saat 11.00 de Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne katılır.
Tarih 1 Ağustos 1965 Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Büyük Kurultay’ında Genel Başkanlığına seçilir. Aynı yıl yapılan genel seçimlerde Ankara milletvekili seçilir.
Yıl 1969 Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin adi Milliyetçi Hareket Partisi amblemi de Üç Hilâl olarak değiştirilir. O yıl yapılan genel seçimlerde Adana milletvekili olarak seçilir.
İlki, 31 Mart 1975 -13 Haziran 1977 yılları arasında ve ikincisi de 1 Ağustos - 31 Aralık 1977 tarihleri arasında Süleyman Demirel başkanlığında kurulan koalisyon hükümetlerinde MHP Genel Başkanı olarak, Başbakan Yardımcılığı ve Devlet Bakanlığı yapar.
Ülkü Ocakları, Büyük Ülkü Derneği ve diğer mesleki örgütlenmeler baslar.
1968 Yılından itibaren Marksist ve bölücü gençlik hareketleri üniversitelerde yuvalanır ve üniversite özerkliğinden istifade ederek buraları silah, cephane deposu haline getirerek "Komünist Devrim" için üs haline koyarlar. Üniversiteler işgal altındadır. Her yer Lenin'in Stalin'in Mao'nun resimleri ve komünist sloganlarla doludur. Komünist yeraltı örgütleri "şehir gerillası" mı "kır gerillası" mi tartışmaları yapmakta okullara kendilerine tabi olanlardan başka hiç kimseye hayat hakkı tanımamaktadırlar. Bunun üzerine Başbuğ Alpaslan Türkeş toplanan çok az sayıdaki gence verdiği seminerlerle onları komünizm konusunda aydınlatmaya ve alternatif olarak da Türk Toplumculuğunu, Türk Milliyetçiliğini anlatır. Kısa zamanda çoğalan gençler örgütlenmeye başlarlar. Doktriner Türk Milliyetçiliği safhası başlamıştır. Türk Milliyetçileri Dokuz Işık, dokuz prensip etrafında toplanırlar.
Bu gelişmelerden rahatsız olan Türklük ve Türkçülük düşmanları özellikle de Komünist örgütler kendilerine okulda, fabrikada, köyde, kentte, dağda her yerde ama her yerde karşı çıkıp mücadele eden Ülkücü Hareket'e karşı savaş ilan ederler ve 12 Eylül 1980'e kadar 5000 civarında Ülkücüyü şehit ederler. Devlet'in zaaf içinde olduğu düşünülen "zinde güçlerdi bir şeylerin yani ihtilâlin şartlarının "olgunlaşması" için daha fazla kanın akmasını beklemektedirler.
Başbuğ için 1978, 1979, 1980 yılları bir çoğunu bizzat kendisinin yetiştirdiği binlerce ülküdaşının Komünist çetelerce katledildiğini gördüğü, kan ağlayan bir yürekle her şeye rağmen kaybetmediği soğukkanlılığıyla bir iç savaşı önlediği ızdırap dolu yıllardır.
12 Eylül 1980 sabahı pusudakiler yeterince olgunlaşan şartların neticesi ihtilâllerini yaparlar. Başbuğ Alparslan Türkeş ve Türkiye'nin komünist bir ihtilâle kurban olmasını engelleyen Ülkücü Hareket sanık sandalyesinde, idam sehpalarındadır. Mamaklar ve C5'ler bu sürecin şekillendiği mekanlardır.
Başbuğ 12 Eylül'den üç gün sonra teslim olur. Cunta tarafından tutuklanan Başbuğ, önce 1 ay Uzunada'da daha sonrada Ankara Askeri Dil Okulu'nda ve hastalandığı dönemde de Mevki Hastahanesi’nde 4,5 yıl hapis yatar. O ve 218 Ülkücünün idamı istenir, 9 Nisan 1985'de tahliye olur ve beraat eder.
Tarih 6 Eylül 1987.. Yapılan referandum neticesi diğer siyasilerle birlikte Başbuğ’a da konulan siyaset yapma yasağı kalkar ve Başbuğ Milli Ülküyü iktidar yapmak davayı kitlelere anlatmak için yine meydanlardadır.
Tarih 4 Ekim 1987.. Milliyetçi Çalışma Partisi olağanüstü kongresinde Genel Başkanlığa seçilir.
Tarih 20 Ekim 1991.. Genel seçimlerde MÇP'nin RP ve IDP ile yaptığı seçim ittifakı neticesi Yozgat milletvekili seçilir. Başbuğ, son kez T.B.M.M.dedir. Bu dönemde ülkemizi kasıp kavuran bölücü teröre karşı en etkili mücadeleyi O gerçekleştirir.
Tarih 27 Aralık 1992.. Oniks Eylül'ün kapattığı partilerin tekrar açılabilmesini sağlayan değişiklikler neticesi toplanan MHP'nin son kurultay delegeleri, MHP'nin isim ve amblemini MÇP'nin kullanabilmesine karar verirler.
Tarih 24 Ocak 1992 MÇP'nin 4. Olağanüstü kurultayı toplanır ve partinin adini MHP amblemini Üç Hilal olarak değiştirir.
Alparslan Türkeş, 4 Nisan 1997'de geçirdiği kalp krizi sonucu Ankara'da yaşama veda etti. Kabri, Ankara Beştepe'de bulunmaktadır.
Yıl 1860 Orta Anadolu'da, Kayseri'nin, Pınarbaşı ilçesi'nin Yukarı Köşkerli Köyünde meskun Avşar Obalarından Koyunoğlu ailesi bir toprak meselesi yüzünden kavgaya girişince Sultan Abdülaziz'in fermanıyla Kıbrıs’a sürgün edilir.
Yıl 1917 ve Kasım’ın 25'i, öğle vakti.. yer, Lefkoşe. Haydarpaşa Mahallesi Kirlizade sokağı 13 numaralı mütevazi evde, Kıbrıs’a yerleşen Koyunoğlu soyuna mensup Tuzlalı Ahmet Hamdi Bey ve esi Fatma Zehra Hanimin Ali Arslan adini verdikleri oğulları dünyaya gelir.
Yıl 1921 ve 4 yıl 4 ay 4 günlük Ali Arslan, annesi tarafından yıkanır, yeni elbiseler giydirilir ve devrin âdetince fesi mücevherler ile süslenerek Sarayönü ilkokul'una (Sıbyan Mektebi) gönderilir. Sarıklı ve mübarek bir Osmanlı Uleması olan Hoca Efendi'nin dizi dibine çöken Ali Arslan'ın ağzından çıkan ilk söz bir euzü besmeledir. Ey Rahman ve Rahim olan Allah’ım, annem beni yetiştirdi bu mektebe yolladı, okuyup yetişip, milletime hizmet etmek istiyorum dermişçesine bir besmeledir, Ali Arslan'ın ağzından dökülen..
Birbirinin ardısıra gelen ilkokul ve Rüştiye yılları ve her biri birbirinden daha değerli Hüsnü Bey, Selahattin Bey, Mehmet Asim Bey, Ragıp Tüzün Bey, Turgut Bey, Osman Zeki Bey ve Faiz Kaymak gibi Türklük ve Türkçülük şuuruyla bilenmiş birer hançer olan hocalarından feyz alır. Onlar Ona müfredatın yanısıra Kıbrıs Türklerinin yalnız olmadığını Devlet-i âli Osman bakiyesi hür ve müstakil Türkiye'nin yanısıra yeryüzünde kendileri gibi bahtsız esaret altında milyonlarca Türk olduğunu da öğretirler. Dahası Osman Zeki Bey Ali Arslan'ın adini adeta senin adin "Alparslan olsun" ve Sultan Alpaslan'a denk bir yiğit Türk ol, diyerek değiştirir.
Küçük Alparslan’ın doğup, yetiştiği o yıllarda, Piyale Pasa yadigârı Kıbrıs, sevgili Yeşilada'mızın tamamı İngiliz işgali altındadır ve Türk'ün istiklâlini kaybetmesinin ne demek olduğu Onun ruhunun derinliklerine şuurunun uyanmağa başladığı günden, çocukluk yıllarının başlangıcından başlayarak siner. O her gece Türkiye'ye gidip asker olmayı ve gelip ata-baba ocağını kurtarmanın düşüyle uyur, uyanır.
Yıl 1933 ve Alparslan’ın artik işgal altında, esaret altında yasamaya dayanacak gücü kalmamıştır. Babası Ahmet Hamdi Bey'i ve Annesi Fatma Zehra Hanım’ı ikna eder, aile mallarını satıp savar yanlarında oğulları Alparslan ve kızları Dervişe olduğu halde, ak toprakların, hür toprakların, Türk'ün Türk olduğundan utanmadığı, boynunun eğik olmadığı toprakların, anavatanın, Türkiye'nin yoluna düşerler; Viyana vapuru ve.. ver elini İstanbul...
Ailesi İstanbul’a yerleşince Alparslan’ın ilk isi Kuleli Askeri Lisesi'ne kayıt olmak olur. Artık O yüreğinin Onu çağırdığı yerde ve düşlerinin peşindedir. O düşlerini düşleyen başkaları da vardır İstanbul’da... Derlenip toparlanmışlar, Türklük, Türkçülük ülküsünün O bir daha hiç inmeyecek olan bayrağını açmışlardır. O Yüce Dilek, O aziz Ülkü, O muhteşem düşler, özellikle, bir Ülkü devi olan Atsız Hoca’nın can evinde, ocağında pişer ve sohbetlerle, şiirlerle, dergilerle, romanlarla mektuplarla Türk aydınlarının gönlüne cemre cemre düşmekte ve yayılmaktadır. Onlarla tanışır, buluşur, Alparslan Türkeş.
Yıl 1936 Kuleli Askeri Lisesi'ni pekiyi derece ile asteğmen olarak bitirince Ankara ve Harp Akademisi yılları baslar. 1938'de Harbiye'den mezun olur, artik O Türk Ordusu'nun genç bir teğmenidir ve Türk Milleti'nin emrindedir.
Yıl 1940 Isparta'da gönlünü Muzaffer Ana'ya kaptırır ve evlenirler. Ayzit, Umay, Selcen, Sevenbige (Çağrı) ve Yıldırım Tuğrul adli çocuklarla çiçeklenir bu evlilik ve bozkurtların Muzaffer Ana’sının 1974 yılında elim kaybından sonra 1976 yılında, Sevâl Hanım’la yaptığı ikinci evliliğinde de Tanrı Onu Ayyüce ve Ahmet Kutalmış adli iki evlât daha vererek sevindirecektir.
Yıl 1944 3 Mayıs.. Ankara'da eski tabirle bir nümayiş yani gösteri veya yürüyüş vardır. Türk'ün, Türklüğün ölmediğini, ölmeyeceğini ve yükselen Türkçülük bayrağının bir daha hiçbir şekilde inmeyeceğini gösteriyorlar. Hem dosta hem düşmana... hem devlet hizmetindeki gafillere hem de yurda sızmaya çalışan hainlere, Asya bozkırlarında yaratılan bozkurt soyluların bozkurt torunlarının, bir kaç çakalın günü birlik menfaatleri için göz yumdukları kızıl yılanın farkında ve onun başını ezme azminde olduklarını gösterirler.
Şâirin öz yurdunda garipsin, özyurdunda parya dediğince tutuklanır Türkçüler... Devrin dalkavuk iktidarının uyduruk nedenlerle açtığı Türkçülük-Turancılık Davası baslar. Türkçüler tabutluklara atılırlar, işkencelere uğrarlar. Türkiye'de Türk Milliyetçisi olmanın bedelidir bu... Genç Üsteğmen Alparslan Türkeş’te bunlar arasındadır. 20 Ekim 1944'te kendisini "vatan hainliği" suçlamasıyla sorgulayan mesnetsiz Savcıya "Diğer sanıklar gibi bana da vatan hainliği isnat edilmiştir. Bunu şiddetle redderim. Ben yeryüzünde her şeyden çok milletimi ve vatanimi severim." diye haykırır. Ancak mahkeme tarafından, 9 ay 10 gün hapis cezasına çarptırılır ve bir yıldır hücre hapsi yattığı için tahliye edilir. Kendisine verilen cezada daha sonra Askeri Yargıtay tarafından bozulur ve 2. numaralı mahkemede beraat eder. Bu onun Türk Milliyetçisi olduğu için zindanlara ilk atilisidir ve son olmayacaktır. Ülkücü olmak çileye talip olmaktır, nimete, ikbale değil. O da Türklük Ülküsü için zaman zaman şiddeti artan çileyi bir ömür boyu bir an bile tereddüt etmeksizin ve yakınmaksızın, çekmiş ve çile çekmeyi şeref bilmiştir.
Yıl 1947 Alparslan Türkeş ve 15 diğer Türk subayı, A.B.D. Kara Harp Akademisi ve Piyade Okulunda iki yıllık bir süre eğitim görürler. Bu arada ülkemizden Kars ve Ardahan civarıyla Boğazlardan üs talep eden Sovyetler Birliği’nin Komünizm maskesi ardına saklanmış, o eski ve değişmez "Moskofluğu" ayan beyan ortaya çıkar. Bu atmosferde yurda dönen Alparslan Türkeş Gelibolu ve Çankırı’daki görevlerinden sonra 1951 yılında Kurmaylık sınavını kazanır ve 1955 yılında Harp Akademisi'nden Kurmay Binbaşı olarak mezun olur.
Yıl 1955 dış görev için açılan sınavı kazanarak A.B.D. Pentagon'da NATO Türk Temsil Heyeti üyeliğine atanır. Bu arada ... Üniversitesinde Uluslararası Ekonomi eğitimi görür. 1957 yılında Türkiye'ye döner.
1959 yılında Almanya'ya Atom ve Nükleer Okulu'na gönderilir ve bu okulu basarıyla bitirir. O artik bir Kurmay Albaydır.
Yıl 1960, tarih 27 Mayıs öteden beri örgütlenen ve memlekette kardeş kavgasını önleyerek bazı reformlar yapmayı hedefleyen Milli Birlik Komitesi'nin ülke yönetimine el koyduğunu açıklayan bildiriyi radyodan okuyan kişi ve "ihtilâl'in kudretli Albayı”dır. Kurmay Albay Alparslan Türkeş ihtilâl hükümetinde Başbakanlık Müsteşarlığı görevini üstlenir. Bu vazifesi esnasında Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet istatistik Enstitüsü ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü gibi kurum ve kuruluşları kurar.
Ancak Milli Birlik Komitesi arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle, 13Kasim 1960'ta Kurmay Albay Alparslan Türkeş ve "ondörtler" olarak bilinen arkadaşları Komite'nin diğer üyelerince emekliye sevk edilerek tasfiye edilirler ve zorla evlerinden alınıp yurtdışında görevlendirilmek suretiyle sürgün edilirler. O da 19 Kasım’da Türkiye'nin Hindistan Büyükelçiliği müşaviri sıfatıyla sürgüne gönderilir.
1961-62 1963 yılına kadar 2,5 yıl, yönetimi elinde bulunduranlarca Alparslan Türkeş’in Türkiye'ye dönmesine müsaade edilmez.
Yıl 1963 tarih 23 Mart Alparslan Türkeş sürgünden yurda döner.
Dava arkadaşlarıyla birlikte kadro oluşturup partileşmek amacıyla "Huzur ve Yükseliş Derneği" adli bir dernek kurar.
Kısa bir süre sonra Talat Aydemir'in giriştiği darbe teşebbüsüne karıştığı iddiası ile tutuklanır ve Mamak Askeri Cezaevinde dört ay hücre hapsinde yatar, yargılanır ve beraat eder.
Tarih 31 Mart 1965 saat 11.00 de Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne katılır.
Tarih 1 Ağustos 1965 Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Büyük Kurultay’ında Genel Başkanlığına seçilir. Aynı yıl yapılan genel seçimlerde Ankara milletvekili seçilir.
Yıl 1969 Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin adi Milliyetçi Hareket Partisi amblemi de Üç Hilâl olarak değiştirilir. O yıl yapılan genel seçimlerde Adana milletvekili olarak seçilir.
İlki, 31 Mart 1975 -13 Haziran 1977 yılları arasında ve ikincisi de 1 Ağustos - 31 Aralık 1977 tarihleri arasında Süleyman Demirel başkanlığında kurulan koalisyon hükümetlerinde MHP Genel Başkanı olarak, Başbakan Yardımcılığı ve Devlet Bakanlığı yapar.
Ülkü Ocakları, Büyük Ülkü Derneği ve diğer mesleki örgütlenmeler baslar.
1968 Yılından itibaren Marksist ve bölücü gençlik hareketleri üniversitelerde yuvalanır ve üniversite özerkliğinden istifade ederek buraları silah, cephane deposu haline getirerek "Komünist Devrim" için üs haline koyarlar. Üniversiteler işgal altındadır. Her yer Lenin'in Stalin'in Mao'nun resimleri ve komünist sloganlarla doludur. Komünist yeraltı örgütleri "şehir gerillası" mı "kır gerillası" mi tartışmaları yapmakta okullara kendilerine tabi olanlardan başka hiç kimseye hayat hakkı tanımamaktadırlar. Bunun üzerine Başbuğ Alpaslan Türkeş toplanan çok az sayıdaki gence verdiği seminerlerle onları komünizm konusunda aydınlatmaya ve alternatif olarak da Türk Toplumculuğunu, Türk Milliyetçiliğini anlatır. Kısa zamanda çoğalan gençler örgütlenmeye başlarlar. Doktriner Türk Milliyetçiliği safhası başlamıştır. Türk Milliyetçileri Dokuz Işık, dokuz prensip etrafında toplanırlar.
Bu gelişmelerden rahatsız olan Türklük ve Türkçülük düşmanları özellikle de Komünist örgütler kendilerine okulda, fabrikada, köyde, kentte, dağda her yerde ama her yerde karşı çıkıp mücadele eden Ülkücü Hareket'e karşı savaş ilan ederler ve 12 Eylül 1980'e kadar 5000 civarında Ülkücüyü şehit ederler. Devlet'in zaaf içinde olduğu düşünülen "zinde güçlerdi bir şeylerin yani ihtilâlin şartlarının "olgunlaşması" için daha fazla kanın akmasını beklemektedirler.
Başbuğ için 1978, 1979, 1980 yılları bir çoğunu bizzat kendisinin yetiştirdiği binlerce ülküdaşının Komünist çetelerce katledildiğini gördüğü, kan ağlayan bir yürekle her şeye rağmen kaybetmediği soğukkanlılığıyla bir iç savaşı önlediği ızdırap dolu yıllardır.
12 Eylül 1980 sabahı pusudakiler yeterince olgunlaşan şartların neticesi ihtilâllerini yaparlar. Başbuğ Alparslan Türkeş ve Türkiye'nin komünist bir ihtilâle kurban olmasını engelleyen Ülkücü Hareket sanık sandalyesinde, idam sehpalarındadır. Mamaklar ve C5'ler bu sürecin şekillendiği mekanlardır.
Başbuğ 12 Eylül'den üç gün sonra teslim olur. Cunta tarafından tutuklanan Başbuğ, önce 1 ay Uzunada'da daha sonrada Ankara Askeri Dil Okulu'nda ve hastalandığı dönemde de Mevki Hastahanesi’nde 4,5 yıl hapis yatar. O ve 218 Ülkücünün idamı istenir, 9 Nisan 1985'de tahliye olur ve beraat eder.
Tarih 6 Eylül 1987.. Yapılan referandum neticesi diğer siyasilerle birlikte Başbuğ’a da konulan siyaset yapma yasağı kalkar ve Başbuğ Milli Ülküyü iktidar yapmak davayı kitlelere anlatmak için yine meydanlardadır.
Tarih 4 Ekim 1987.. Milliyetçi Çalışma Partisi olağanüstü kongresinde Genel Başkanlığa seçilir.
Tarih 20 Ekim 1991.. Genel seçimlerde MÇP'nin RP ve IDP ile yaptığı seçim ittifakı neticesi Yozgat milletvekili seçilir. Başbuğ, son kez T.B.M.M.dedir. Bu dönemde ülkemizi kasıp kavuran bölücü teröre karşı en etkili mücadeleyi O gerçekleştirir.
Tarih 27 Aralık 1992.. Oniks Eylül'ün kapattığı partilerin tekrar açılabilmesini sağlayan değişiklikler neticesi toplanan MHP'nin son kurultay delegeleri, MHP'nin isim ve amblemini MÇP'nin kullanabilmesine karar verirler.
Tarih 24 Ocak 1992 MÇP'nin 4. Olağanüstü kurultayı toplanır ve partinin adini MHP amblemini Üç Hilal olarak değiştirir.
Alparslan Türkeş, 4 Nisan 1997'de geçirdiği kalp krizi sonucu Ankara'da yaşama veda etti. Kabri, Ankara Beştepe'de bulunmaktadır.
Mehmet Ağar
Mehmet Ağar 1951 yılında Ankara'da doğdu. Babasının memuriyeti dolayısıyla 1957 yılında Urfa'da başladığı ilkokulu, Gümüşhane, Bolu, Adana, Ankara ve Erzincan'da; Erzincan'da başladığı ortaokulu, Kayseri, Diyarbakır ve Uşak'ta bitirdi.
Liseye Ankara'da başladı ve 1968 yılında Haydarpaşa Lisesi'nden mezun oldu. Aynı yıl girdiği Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Emniyet Genel Müdürlüğü bursu ile okudu ve Maliye bölümünden mezun oldu.
İlk devlet memuriyeti Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Dairesinde ve ardından Cumhurbaşkanlığı Koruma Müdürlüğü'nde Komiserlik yaptı.
1976'da Ankara vilayeti kaymakam adayı olarak İçişleri Bakanlığı'nda göreve başladı. İznik ve Selçuk ilçelerinde kaymakam vekili olarak, Torul ve Delice ilçelerinde kaymakam olarak görev yaptı.
1980 Ocak ayında İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdür Muavini,
1981 mayıs ayında Asayiş şube müdürü oldu.
1984-88 arasında Terör ve Asayişten sorumlu İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı olarak çalıştı.
1988'de Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne
1990'da İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne,
1992'de Erzurum Valiliği'ne,
1993 Temmuzunda Emniyet Genel Müdürlüğüne, atandı.
1995'de Elazığ Milletvekili seçildi.
1996'da 53. Hükümette Adalet Bakanı,
54. Hükümette İçişleri Bakanı olarak görev yaptı.
Emniyet Genel Müdürü, Adalet Bakanı ve İçişleri Bakanı olarak görev yaptığı bu dönem, ülkenin var olma mücadelesini yaptığı zor bir dönemeçti.
1999 ve 2002 seçimlerinde Elazığ’dan bağımsız milletvekili adayı oldu. Elazığlıların teveccühü ile millete dayalı siyasetin örneğini tüm Türkiye’ye göstererek, iki dönem üst üste Elazığ’dan Bağımsız Milletvekili oldu.
14-15 Aralık 2002 tarihleri arasında yapılan DYP 7. Olağan Kongresi’nde ilk turda salt çoğunluğu sağlayarak Doğru Yol Partisi'nin yeni Genel Başkanı seçildi.
Ağar, 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinde partisinin yüzde onluk ülke barajını aşamaması üzerine genel başkanlık görevinden istifa etmiştir.
Liseye Ankara'da başladı ve 1968 yılında Haydarpaşa Lisesi'nden mezun oldu. Aynı yıl girdiği Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Emniyet Genel Müdürlüğü bursu ile okudu ve Maliye bölümünden mezun oldu.
İlk devlet memuriyeti Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Dairesinde ve ardından Cumhurbaşkanlığı Koruma Müdürlüğü'nde Komiserlik yaptı.
1976'da Ankara vilayeti kaymakam adayı olarak İçişleri Bakanlığı'nda göreve başladı. İznik ve Selçuk ilçelerinde kaymakam vekili olarak, Torul ve Delice ilçelerinde kaymakam olarak görev yaptı.
1980 Ocak ayında İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdür Muavini,
1981 mayıs ayında Asayiş şube müdürü oldu.
1984-88 arasında Terör ve Asayişten sorumlu İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı olarak çalıştı.
1988'de Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne
1990'da İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne,
1992'de Erzurum Valiliği'ne,
1993 Temmuzunda Emniyet Genel Müdürlüğüne, atandı.
1995'de Elazığ Milletvekili seçildi.
1996'da 53. Hükümette Adalet Bakanı,
54. Hükümette İçişleri Bakanı olarak görev yaptı.
Emniyet Genel Müdürü, Adalet Bakanı ve İçişleri Bakanı olarak görev yaptığı bu dönem, ülkenin var olma mücadelesini yaptığı zor bir dönemeçti.
1999 ve 2002 seçimlerinde Elazığ’dan bağımsız milletvekili adayı oldu. Elazığlıların teveccühü ile millete dayalı siyasetin örneğini tüm Türkiye’ye göstererek, iki dönem üst üste Elazığ’dan Bağımsız Milletvekili oldu.
14-15 Aralık 2002 tarihleri arasında yapılan DYP 7. Olağan Kongresi’nde ilk turda salt çoğunluğu sağlayarak Doğru Yol Partisi'nin yeni Genel Başkanı seçildi.
Ağar, 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinde partisinin yüzde onluk ülke barajını aşamaması üzerine genel başkanlık görevinden istifa etmiştir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)